CEZA HUKUKU

Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda İspat

Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda İspat

GENEL OLARAK CMK’NIN İSPAT SİSTEMİ

Ceza muhakemesine ilişkin hukuki düzenlemelerin büyük bir kısmı ispat faaliyetinin yetkili organlarca ne şekilde yapılacağına ve buna nasıl karşı konabileceğine ilişkin düzenlemeler içerir. Ceza muhakemesi kanunlarında ayrıntılı şekilde düzenlenen bu sistemin amacı da somut olayın gerçeğe en uygun şekilde ortaya çıkmasıdır.

CMK’nın ispat sistemi delil serbestisi ilkesine dayanmaktadır. Ceza muhakemesi hukukunda her şey delildir. Hukuka uygun şekilde elde edilmiş her türlü delil ispat vasıtasıdır.

Bu kapsamda ceza muhakemesinde şu delillere başvurulduğu görülür:

– Beyan Deliller: Tanık, sanık, mağdur gibi kişilerin açıklamalarıdır.
– Elektronik Deliller: Ses ve görüntü kaydeden cihazlarla yahut elektronik ortamda elde edilen delillerdir.
– Yazılı Deliller: Mektuplar, resmi kayıtlar, senetler gibi belgeler yazılı delillerdir.
– Maddi Deliller: Arama, elkoyma tedbirleri ile elde edilen ve doğrudan suçun sübutuna etki eden nesnelerdir (Uyuşturucu, çalıntı eşya gibi).
– Bilimsel Deliller: Bilimsel bir inceleme ile niteliği anlaşılabilen delillerdir (Vücuttan alınan örnekler, parmak izi gibi).

Yukarıda sayılan her şey ispat kabiliyetine sahiptir ancak her biri eşit değerde değildir. Örneğin beyan deliller, özellikle ikrar, diğer delillerle desteklenmedikçe tek başlarına mahkûmiyet için yeterli olmazlar. Bilimsel delillerin ise, bilirkişi tarafından değerlendirilmesi neticesinde ortaya çıkan sonuçların aksinin ispatı oldukça güçtür.

CİNSEL DOKUNULMAZLIĞA KARŞI SUÇLARIN İSPATINDA
BEYAN DELİLLER

Bazı suçların aydınlatılmasındaki özel güçlükler. nedeniyle uygulamada bazen muhakeme hukukunun mantığına aykırı görünen çözümler geliştirilmektedir. Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar da bunlardan biridir.

Cinsel dokunulmazlığa karşı suç kategorisi içinde değerlendirilen fiiller iki türdür. Cinsel saldırı türündeki fiiller için failin mağdura temas etmesi aranır ancak cinsel taciz gibi fiiller için temasa gerek yoktur. Öncelikle temas gerektirmeyen fiillerin ispatı bu anlamda ciddi zorluklar barındırır.

Diğer yandan bazen temas gerektiren fiillerin vücutta bıraktığı izler toplanamamaktadır. Bazen fail mağdurun vücudunda iz bırakmamakta bazen de mağdur utanç veya korku nedeniyle ilgili makamlara başvurmakta geç kalmaktadır. Bilindiği üzere en kısa süre içerisinde mağdurun vücudundaki örneklerin alınması gerekmektedir. Mağdur bazen de içinde bulunduğu psikolojik durumun etkisi ile hemen yıkanmakta, deyim yerindeyse delilleri kendisi yok etmektedir.

İşte tüm bu durumlarda yargılama makamlarının elinde sadece iki delil bulunur: mağdurun sözüne karşılık failin sözü. Öğretide genel olarak beyan delillerin ispat kabiliyetiyle ilgili birbirine iki farklı görüş bulunmaktadır.

İlk görüşe göre; mağdurun beyanı başka delillerle desteklenmediği müddetçe kesinlikle muteber değildir. Zira mağdur özellikle kadınsa, kendisine cinsel saldırı/tacizde bulunulduğuna ilişkin beyanı birçok nedenle gerçeğe aykırı olabilir. Mağdurun beyanı tek başına ispat kabiliyeti taşımaz.

Öğretideki diğer görüşe göre ise, mağdurun beyanına önyargıyla yaklaşılmamalıdır. Özellikle kadının toplum içindeki konumu dikkate alındığında bir kadının suça karşı koyması, durumu ilgili mercilere iletmesi kolay değildir.

Kadının fiziksel dezavantajı bir yana ekonomik açıdan zayıf olan ve toplum baskısıyla sürekli tehdit edildiği durumlarda cinsel saldırıya fiziksel ya da hukuksal olarak karşı koyması neredeyse imkansızdır. Özellikle aile içerisinde ya da akraba çevresinde yaşanan olayların adliyeye intikal ettirilmesi oldukça zordur.

Cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda yargılama süreci son derece uzun ve yıpratıcıdır. Öte yandan suçun mağdurunun toplumdaki konumu bakımından da çok zaman arzu edilmeyen sonuçlar ortaya çıkmaktadır.

Pek çok mağdur sosyal çevrelerinde deyim yerindeyse kuyruk salladığı, başına geleni hak ettiği şeklinde yorumlara maruz kalmaktadır. Özellikle faille mağdur arasında akrabalık, yakınlık olduğu durumlarda mağdurun neredeyse tüm hayatı alt üst olmaktadır.

Bu tarz riskleri alan bir kimsenin bunu sırf intikam, şantaj gibi bir amaçla yaptığını kabul etmek çok da akla yakın değildir. Bu nedenle mağdurun beyanının mutlak şekilde doğru kabul edilmesi gerekmese de ön yargılı bir kabulle beyana itibar edilmemesi maddi gerçeğin ortaya çıkmasını engelleyecektir.

Sonuç olarak öğretide bir tarafta kadının beyanına üstünlük/öncelik veren bir görüş söz konusu iken diğer yandan münferit bazı örneklerden ve sosyolojik değerlendirmelerden yola çıkılarak deyim yerindeyse kadının beyanına değer atfedilmemesi gerektiğini ifade eden bir görüş mevcuttur.

Yargıtay ise bu iki görüş arasında somut olay adaletini gözeten bir değerlendirme yapmaktadır. Bilimsel yöntemler sonucu ortaya çıkan deliller söz konusu olduğunda ise Yargıtay’ın tavrının istikrarlı olduğu söylemek mümkündür.

Yargıtay’ın mağdurun beyanının doğruluğunu sınarken başvurduğu kriterler genel olarak şu şekildedir:

Mağdurun şikayette geç kalması,
– Faille mağdurun suçtan önceki iletişimi,
– Mağdurun anlatımlarındaki çelişkiler,
– Faille mağdurun ilişki geçmişi,
– Beyanın hayatın olağan akışına uygun olup olmaması,
– Mağdur ile fail arasında husumet bulunup bulunmaması,
– Mağdurun direnme/yardım isteme imkânı olan hallerde bu imkanı kullanıp kullanmadığı,

Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda İspat

ÇOCUKLARIN BEYANI

Kural olarak çocukların cinsel bilgilerinin sınırlı olduğundan yalan söylemeyecekleri kabul edilir. Dolayısıyla çocukların beyanlarının doğruluğunun sınanmasındaki ilk kriter budur.

Çocukların cinsel bilgilerinin azlığı kural olsa da çocukların yaşı ilerledikçe bu kabul anlamını yitirebilmektedir. Bu nedenle Yargıtay da çocukların beyanlarını deyim yerindeyse bir süzgeçten geçirmektedir. Yargıtay somut olayda iki çocuk arasında geçen olaya ilişkin olarak mağdurun
çelişkili beyanının suça sürüklenen çocuk aleyhine kullanılamayacağına hükmetmiştir.

Yine benzer bir olayda Yargıtay mağdurun sınıfta cinsel ilişkiye girdiklerine dair iddialarının okul gibi kalabalık bir ortam açısından hayatın olağan akışına aykırı olacağına karar vermiştir.

Karar şu şekildedir:

“…mağdure ile sanık arasında bu sebeple bir husumet oluştuğunun anlaşıldığı, oluşan husumet ve gündüz vakti herkesin girip çıkabileceği eğitim ve öğrenimin devam ettiği bir sırada sanığın eylemi gerçekleştirmesinin hayatın olağan akışına uygun düşmemesi karşısında üzerine atılı suçu işlediğine dair her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmadığından atılı suçtan beraatı yerine mahkumiyetine karar verilmesi, isabetsizdir.”

Mağdur ve katılan beyanlarının tutarlı olduğu hallerde ise Yargıtay mağdurun beyanına itibar etmiştir. Nitekim: “…mağdur ve onun çocukları olan tanık Cezmi ile tanık Fatma’nın daha sonraki beyanlarının aralarındaki ilişki ve yakınlık sebebiyle sanığı cezadan kurtarmaya yönelik olması, sanığın ileri sürdüğü; katılanın mağdur ve cezaevinde bulunan eşi tarafından kendisine iftira atması için yönlendirildiğine dair hiçbir delil bulunmaması gözetilerek sanığın savunmasına itibar edilemeyeceği cihetle, sanığın katılana karşı cinsel istismar içeren eylemleri gerçekleştirdiğinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde sûbuta erdiği kabul edilmelidir.”

Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda İspat

Av. Hande SAVAŞ

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere asalhukukdanismanlik@gmail.com adresine gönderebilirler.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu