MANŞET

Devletin Ve Ekonomi | 2023

Devletin Ve Ekonomi | 2023

Devlet Kavramı

Devlet; bir toprak parçası üzerinde, bir otorite altında yaşayan insanlar topluluğudur. Ayrıca toplumun güveni ve refahı için çeşitli kanunlar koyma ve bunları uygulama yetkisi vardır. Devlet kavramı farklı yaklaşımlarla açıklanmaktadır.

Platon’a göre insanın doğasından geldiği için devlet, insanların bir araya gelmesiyle oluşan büyük bir organizmadır. Dolayısıyla organik devlet, aynı insan gibi akıl, can ve isteklerden oluşur.

Aristotelesçi devlet anlayışına göre devlet, insandan bağımsız kurumlar ve sistemler bütünüdür.

Toplum sözleşmesi yaklaşımına göre devlet, insanların ortak iradelerini temsil eden, uzlaşma ve anlaşmaya dayanarak insanları koruyan ve geliştiren bir araçtır.

Hegelci devlete göre; devletin kendi iradesi, ehliyeti, yetenekleri ve amaçları vardır. Din, hukuk, bilim, sanat ve sanayi kavramlarından beslenen milli bir ruha sahiptir.

Marksist devlet toplumda güce sahip olan, egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eder. Marksist devlete göre devlet, bir tür yönetim makinesidir.

Devletin Öğeleri: Devletin üç temel unsurundan birincisi, beşeri unsuru olan millettir. İkincisi toprak unsuru olan ülke ve üçüncüsü de iktidar unsuru olan egemenliktir.

 

Devletin Ekonomideki Rolüne İlişkin Yaklaşımlar

Merkantilist Görüş: Ortaçağ düşüncesini reddeder. Devletin amacı, toplumu zenginleştirmektir ve bu zenginleşmenin ülke hazinesindeki altın ve gümüşü artırmakla olabileceğini savunur.

Fizyokrat Görüş: Fizyokrasi “doğa yasası” anlamına gelir. Maliye ilminin doğuşunu sağlayan görüştür. Fizyokratlar maliye görüşünü kapsayan bir sistem oluşturarak liberalizme öncü olmuşlardır. Devlet müdahalesini kabul etmezler. Toplum hayatını doğal bir düzenin yönettiğini savunurlar. Devletin harcamalarını olabildiğince kısmasını ve doğal düzeni bozacak vergi yükünün en aza indirilmesi görüşündedirler. Zenginliğin çiftçilik, balıkçılık, madencilik gibi tarımsal yollarla olabileceğini düşünmektedirler. Tek ve dolaysız verginin sadece tarım üzerinden alınması gerektiğini savunurlar.

Klasik Liberal Görüş: Bu görüşün öncüsü Adam Smith’tir. Adam Smith’e göre insanın kendi çıkarlarını gözeterek hareket etmesi, devlete de yarar sağlamaktadır. Liberallerin “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” deyişi bu temelden gelmektedir. Devlet ekonomiye müdahale etmemeli, müdahale etmesi gerektiği durumlarda bu müdahale asgari düzeyde olmalıdır. Liberal görüşe göre devlet sadece yasa ve hukuk düzenini devam ettirmelidir. Tüm ekonomik etkinlikler, piyasa ekonomisi tarafından karşılanmalıdır.

Adam Smith aynı zamanda üç büyük sosyal sınıfı ele aldığı “Klasik Bölüşüm Teorisi”ni ortaya atmıştır. Bu teori, emekçi sınıf, kapitalist sınıf ve toprak sahipleri sınıfının gelirlerini inceler. Üretken emeğe ayrılan payın artması emekçi sınıfının koşullarını iyileştirir. Kamu kesimindeki savurganlığın azalmasının, devletin ekonomide büyümesini sağlayacağını savunur.

Sosyalist Görüş: Tüm üretim araçları devlete aittir ve ülkedeki ekonomi devlet tarafından yürütülmektedir. Bu görüş özel mülkiyet ve özel kesimi reddeder. Özel mülkiyet hakkını yalnızca kişisel emeğe dayanan küçük çaplı işletmelere tanıyan görüştür.

Piyasa ekonomisini arz-talep ilişkisi değil, merkezi bir otorite yönetir. Yani vergiler, krediler ve fiyatlar merkezi bir otorite tarafından belirlenir.

Keynesyen Görüş: 1929 yılındaki Dünya Ekonomik krizi sonrasında ortaya çıkan işsizlik, ekonomik sistemin sorgulanmasına yol açmıştır. Böylece; John Maynard Keynes’in “Genel Teori”si ortaya çıkmıştır. Keynes, ekonomik durgunluğun ve buhranın bitmesi için maliye politikası araçlarının etkili kullanılması fikrini savunur. Tarafsızlığı eleştirir ve devletin ekonomiye müdahale etmesinin gereğinden söz eder.

Keynes’in bu görüşleri çağdaş ekonomik düşüncenin temelidir. Liberallerin para politikası bu görüşle beraber değişerek maliye politikasının oluşmasını sağlamıştır. Kamu kesimine verilen önem artmıştır.

Keynes’e göre ekonomide yapısal bir aksaklık vardır ve piyasa mevcut gücüyle bu aksaklığı giderememektedir. Bu yüzden tam istihdam sağlanmalıdır. Mali araçları “müdahale araçları” olarak kullanarak ve kamu kesiminin payını artırarak yepyeni bir mali teknik ve mali idare anlayışı oluşturmuştur.

Anayasal İktisat Görüşü: 1970’lerden sonra gelişen görüşün öncüsü James M. Buchanan’dır. Bu yaklaşıma göre, piyasa kuralları esas olmalıdır. Hükümetlerin müdahalelerini önlemek amacıyla devletlerin mali ve ekonomik hareketlerini kısıtlayacak yasalar konulmalıdır.

Piyasaya yön veren “ Ekonomik insan ”ın kişisel çıkarlarına dayalı davranışlarının “ siyasal insan ”a da yansıdığı görüşündedir. Bu yüzden siyasi gücün iktisadi ve mali yönünün disipline edilmesi gerektiğini savunur.

Yaklaşımın temelinde “piyasa başarısızlığı teorisi”ne karşılık olarak “devletin başarısızlığı teorisi” vardır. Keynesyen görüşe göre hareket eden akademisyenler ve bürokratlara göre, denk bütçe ilkesinin zedelenmesi iç ve dış borçların artmasına sebep olmuştur.

DEVLET, EKONOMİ VE ANARŞİZM

Anarşizm, bir bütün olarak devletin ekonomik yaşamdaki rolünü bir kavram olarak reddeder. Her şeyden önce, bu eğilim açısından bakıldığında, herhangi bir devlet herhangi bir kapitalistten daha acımasız ve sofistike bir sömürücü ve zulmedicidir. Devlet kavramında soyut bir oluşum değil, her şeyden önce, onları yönetenlerin iradesini gözlemleyen bir yetkililer ve askeri personel hiyerarşisi, ancak hiçbir durumda bireysel bir kişi değildir.

Anarşizm, ülkelerin büyük çoğunluğunda var olan piyasa ekonomisi ile olumsuz ilişkilidir. Planlı bir ekonomiyi tanımıyor (merkezi planlama). Anarşistlere göre ekonomi, dışarıdan müdahale olmaksızın toplum üyelerinin isteklerini dikkate alan ihtiyaca göre üretilen bir ürünün üretimidir.

Anarşizm devletin rolünü en acımasız sömürücünün eylemleri olarak görür. Devlet toplumu yönetir, içindeki ilişkiler, ülkenin güvenliğine bakar, ideal olarak hayatta gözlenmeyen her vatandaşın çıkarlarına uymalı ve elbette ekonomik ilişkileri kontrol etmelidir. Bunun için yukarıda belirtildiği gibi çeşitli yöntemler kullanılır. Bazılarını ele alalım.

Yasal

Anarşizm devleti bir araç olarak reddeder İktidarın zorlanması, insanın özgürlüğünü her türlü zorlamadan alır. Ahlak ve hukuk normlarına bağlı olmayan mutlak insan özgürlüğü, anarşizmin temel postülasyondur. Devletin ekonomik hayattaki rolü, anarşistlerin görüşüne göre, insan özgürlüğünü sınırlayan bir yasal çerçeve oluşturmaktan ibarettir.

Ekonomiyi düzenlemenin ana yolu Piyasa katılımcıları arasındaki ilişkilerin koordine edildiği kanunlar vardır. Buradaki ana rol, tekelcileri, küçük ve orta ölçekli işletmeleri destekleyen yasaları caydırmak zorunda olan antitröst yasaları tarafından oynanmaktadır. Bütün bunlar ekonomiyi farklı kılar. Fakat bildiğimiz gibi, anarşizm açısından devletin ekonomik yaşamdaki rolü, insanın sömürüsü, haklarının ve özgürlüklerinin kısıtlanmasından başka bir şey değildir. Aynı tekelciler, yasama organlarındaki temsilcileri aracılığıyla, kendilerine yarar sağlayan herhangi bir yasa için lobi yapıyorlar. Bu nedenle, anarşizm devletin kendisini zalim bir sömürücü olarak reddeder.

Finansal ve ekonomik yöntemler

Devletin yapabileceği yollar ekonomik hayatı çok düzenler. Onları uygulayarak devlet, hem ülkesinin ekonomisine hem de sürece katılan diğer ülkelere önemli ölçüde etki eder. Devletin elinde, yasal olanların yanı sıra, anarşizmin prensipte inkar ettiği finansal ve ekonomik yöntemler vardır. Bunlar şunları içerir:

Vergiler. Boyutlarını azaltıp artırarak, devlet, emtia üreticisini önemli ölçüde etkileyebilir.

Para politikası Bu, her şeyden önce, devletin para arzı ve kredilerini yönetme kabiliyeti. Uygulamasının sorumluluğu devletin merkez bankasına düşüyor. Fonksiyonu faiz oranını düzenlemektir.

Gümrük vergileri. Mallar üzerindeki gümrük vergilerinin getirilmesini düzenleyerek ya da yükselterek, devlet kendi mal üreticisini destekleyerek mallarını daha rekabetçi hale getirir.

Hükümet yatırımı. Bu devlet dostu bir proje için bir tür destek.

Üretim ve tüketim

Anarşizmin ekonomik hayattaki rolü Piyasa ekonomisini ve planlananı tamamen ortadan kaldırdığı için modern bir ülke hayal etmek zordur. İki temel postulaya dayanan kendi ekonomi ilkesine sahiptir: kitlelerin federasyonu ve özerkliği. Yani, belli bir grup insanın (dernekler, komünler) belirli bir toplumun ihtiyaçlarının listelerini derler, hepsi bir araya gelir, ihtiyaç duyulan malların üretildiği şekilde ihtiyaçlar hesaplanır. Planlama veya modern ekonomik programlarla karıştırılmamalıdır.

Bir zamanlar Prens Kropotkin formüle edildi. Tüketimin birincil olduğu ilkesi, üretim ikincildir. Yani, bunlar bir kişi tarafından hazırlanan programlar ya da planlar değil, “alt sınıflar” tarafından onaylanmış bir ihtiyaçtır. Modern durumda, aksine, üretim birincil, tüketim ikincildir.

Tavsiye niteliğindeki modern ekonomik programlar, ekonomik hayatı düzenleyen özel bir yöntemdir.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu