Tasarrufun İptali ve Muvazaa Davaları 2023
Tasarrufun İptali ve Muvazaa Davaları 2023
TASARRUFUN İPTALİ DAVASI
İcra İflas Kanunu 277. maddesi ve devamında düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç borçlunun haciz veya iflasından önce yaptığı aslında geçerli olan tasarrufların geçersizlik ya da iyi niyet kurallarına aykırılık nedeni ile alacaklıya karşı hükümsüz olmasını dolayısıyla o mal üzerinde cebri icraya devam edilmek suretiyle alacağın tahsilinin sağlanmasıdır.
Tasarrufun iptali davaları, borçlu tarafından geçerli olarak yapılan tasarruf işleminin alacaklı bakımından hükümsüz olduğunun tespiti amacıyla açılır. Tasarrufun iptali davasının açılabilmesi için ;
- Takibi kesinleşmiş bir alacak bulunmalıdır.
- Kesinleşmiş İcra takibinin de bulunması gereklidir.
- İptali istenen tasarrufun, borcun doğumundan sonra yapılmış olması gereklidir.
- Borçlu hakkında alınmış geçici veya kesin aciz vesikasının bulunması gereklidir.
- Dava tasarrufun yapıldığı tarihten itibaren 5 yıl içerisinde açılmış olmalıdır.
MUVAZAALI İŞLEM
Muvazaa, kişilerin iradeleri ile beyanları arasında salt üçüncü kişileri aldatmak veya zarara uğratmak amacıyla birden fazla kişi tarafından bilerek ve isteyerek yapılan hukuki işlemlere denir. Kişilerin kendi aralarında gerçekleştirdikleri veyahut öyle gösterdikleri hukuki işlemleri, aslında gerçekleştirmek istemiyorken başka bir kişi veya kişileri zarara uğratmak amacıyla icra edilmesidir. Muvazaa davaları, borçlunun yapmış olduğu tasarruf işleminin gerçekte hiç yapmamış olduğunun tespiti için açılan dava türleridir.
TASARRUFUN İPTALİ VE MUVAZAA ARASINDAKİ FARKLAR
- İptal davası, borçlu tarafından geçerli olarak yapılan tasarruf işlemlerinin davacı bakımından hükümsüz olduğu tespit ettirmek için açılır.
- Muvazaa davalarında ise borçlunun yaptığı tasarruf işleminin gerçekte hiç yapılmamış olduğu tespiti için açılır.
- İptal davası ayni bir dava olmayıp, kişisel bir davadır.
- İptal davaları, tasarruf işleminin yapıldığı tarihten itibaren 5 yıl içinde açılması gerekir.
- Muvazaa davaları zamanaşımına tabi değildir. Muvazaalı işlemin yapıldığının öğrenilmesinden itibaren her zaman açılabilir.
Tasarrufun İptali ve Muvazaa Davaları Arasındaki Fark İzmit
YARGITAY KARARLARI
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 19/03/2019, 2017/2697 E., 2019/318 K. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı …’un borçlunun mali durumunu ve ızrar kastını bilebilecek kişilerden sayılıp sayılamayacağı ve ayrıca davalı borçlunun araçları davalı …’a aynı gün devretmesinin ticari emtianın mühim bir kısmının devri mahiyetinde olduğu hususunun kabul edilip edilemeyeceği, diğer bir anlatımla İİK’nın 280. maddesinin 1. ve 3. fıkralarında yer alan karinenin aksinin ispatlanıp ispatlanmadığı, burada varılacak sonuca göre davalı … bakımından davanın reddine dair verilen kararın yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle konu ile ilgili yasal düzenlemelerin ve kavramların açıklanmasında fayda bulunmaktadır.
Tasarrufun iptali davaları İcra ve İflâs Kanunu’nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir.
Kanun’un 277. maddesine göre; “İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler:
1 – Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,
2 – İflas idaresi yahut 245 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerde alacaklıların kendileri”.
İİK’ daki düzenlemeler karşısında tasarrufun iptali davasını; “Borçlunun alacaklısını zarara uğratmak kastıyla mal varlığından çıkarmış olduğu, mal ve hakların veya bunların yerine geçen değerlerin tasarruftan zarar gören alacaklının alacağını elde etmesi amacıyla dava açarak tekrar borçlunun mal varlığına geçmesini sağlayan bir dava,” kısaca borçlunun
alacaklılarından mal kaçırmak için yaptığı tasarruflarını, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüzleştirmeye yönelik bir dava şeklinde tanımlayabiliriz.
İptal davasının amacı bir alacağı ödememek için, mal varlığını azaltıcı veya artışını önleyici nitelikte, borçlu tarafından yapılan bir taraflı hukuki işlemler ve fiillerle, borçlunun amacını bilen veya bilmesi gereken kişilerle yaptığı tüm hukuki işlemleri, alacaklının alacağı ile sınırlı olarak hükümsüz sayarak işlem konusu mal veya hakkı halen borçluya aitmiş gibi, cebrî icra yolu ile alacaklının alacağını almasına olanak sağlamaktır (Güneren, A: İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, Ankara 2012, s: 39, 40).
Bu genel açıklamalardan sonra İİK’ nın 280. maddesinde düzenlenen alacaklılara zarar vermek amacıyla (hileli) yapılan tasarrufların iptali hakkında da inceleme yapmakta yarar bulunmaktadır.
“Zarar verme kastından dolayı iptal” başlıklı 280. maddede aynen;
“Malvarlığı borçlarına yetmeyen bir borçlunun, alacaklılarına zarar verme kastıyla yaptığı tüm işlemler, borçlunun içinde bulunduğu mali durumun ve zarar verme kastının, işlemin diğer tarafınca bilindiği veya bilinmesini gerektiren açık emarelerin bulunduğu hallerde iptal edilebilir. Şu kadar ki, işlemin gerçekleştiği tarihten itibaren beş yıl içinde borçlu aleyhine haciz veya iflas yoluyla takipte bulunulmuş olmalıdır.
Üçüncü şahıs, borçlunun karı veya kocası, usul veya füruu ile üçüncü dereceye kadar (bu derece dahil) kan ve sıhri hısımları, evlat edineni veya evlatlığı ise borçlunun birinci fıkrada beyan olunan durumunu bildiği farz olunur. Bunun hilafını üçüncü şahıs, ancak 279 uncu maddenin son fıkrasına göre ispat edebilir.”
Tasarrufun İptali ve Muvazaa Davaları Arasındaki Fark İzmit
17.Hukuk Dairesi 2016/6509 E. , 2017/7003 K.
Davacılar vekili, davalı … hakkında takip yaptıklarını, borçlunun mal kaçırma amacı ile dava konusu taşınmazlarını diğer davalı kızı…’e sattığını belirterek davalılar arasındaki muvazaalı satış işleminin iptaline karar verilmesi talep etmiştir.
Davalı … vekili, müvekkilinin dava konusu taşınmazlar dışında pek çok taşınmazı olduğunu, satışların muvazaalı olmadığını, hayatın olağan akışı içinde bir babalık görevi olarak yapıldığını, haksız açılan davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalı … vekili, taşınmazların bedeli ödenerek satın alındığını, davanın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, davanın İİK’nun 277.maddesine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davası olduğu, bu davanın görülebilmesi için gerekli aciz belgesinin sunulmadığından bahisle davanın usulden reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, Borçlar Kanunu’nun 19. maddesinde düzenlenen dava konusu işlemin danışıklı (muvazaalı) yapıldığı iddiasına dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir. HMK’nun 33.maddesine göre Hakim, Türk hukukunu resen uygulamak zorundadır. Bir davada olayları belirtmek ve açıklamak
taraflara, hukuki nitelendirme Hakime aittir. Bu nedenle tarafların hukuki nitelendirmeyi doğru yapmak zorunluluğu yoktur. Başka bir ifade ile Hakim, bildirilen hukuki sebeplerle bağlı olmayıp, hukuki sebebi kendiliğinden bulup uygulamakla sorumludur.
Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki 02.07.2015 tarihli oturumdaki davacı vekilinin sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla TBK 19.maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasıdır. Yüzeysel bakıldığında
iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir. İİK 277.maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3.kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler.
3.kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur.
Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkan verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir.
Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın taşınmazın aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1,2 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.
Somut olayda davacı vekilinin, borçlu hakkında takip yaptığı ve alacaklı olduğu, dava konusu taşınmazların borcun doğumundan sonra davalı kızına devredildiği anlaşılmaktadır. Ancak dosya içeriğindeki tapu kayıtlarından dava konusu
taşınmazların üçüncü kişi … tarafından dava dışı şahıslara devredildiği görülmektedir. Mahkemece, yapılacak iş dava konusu taşınmazların davalı … tarafından devir edilen şahıslar ve varsa bundan sonraki devir edilen şahıslarında davaya dahil edilerek, tüm bu kişiler yönünden de muvazaanın varlığı TBK’nun 19.maddesi gereğince değerlendirilmesi ve sonucuna göre karar verilmesinden ibarettir.
Bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmadan dosya kapsamı ve mevcut delil durumuna uygun olmayan gerekçeyle davanın reddi isabetli görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 20/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere asalhukukdanismanlik@gmail.com adresine gönderebilirler.