YARGITAY KARARLARI

Faiz Talebi Dava Dilekçesi Islah Dilekçesi

Faiz Talebi Dava Dilekçesi Islah Dilekçesi

Hukuk Genel Kurulu 2015/449 E. , 2017/128 K.

“İçtihat Metni”MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bakırköy 7. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 22.01.2013 gün ve 2008/468 E., 2013/38 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 12.06.2014 gün ve 2013/13396 E., 2014/17055 K. sayılı kararı ile,

(…Davacı İsteminin Özeti:

Davacı vekili, müvekkilinin davalı işyerinde 01.01.2001 tarihinden haksız olarak işten çıkartıldığı 30.04.2007 tarihine kadar önce davalı işverenin şahsına bağlı olarak sonrasında da davalı işverenin sahibi olduğu şirkette modelist olarak çalıştığını, işveren tarafından hiçbir haklı gerekçe gösterilmeksizin iş sözleşmesine son verildiğini, ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla mesai ücreti, genel tatil ve hafta tatili ücreti, vergi iadesi alacağı, ücret alacağı ve yol ücreti alacağının ödenmesini istemiştir.

Davalı Cevabının Özeti:

Davalı işveren vekili, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Mahkeme Kararının Özeti:

Mahkemece, toplanan deliller ve bilirkişi raporuna dayanılarak, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Temyiz:

Kararı davacı vekili temyiz etmiştir.

Gerekçe:

1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2-Taraflar arasındaki uyuşmazlık, hüküm altına alının işçilik alacaklarına uygulanacak faizin başlangıç tarihi hususunda toplanmaktadır.

Davacı miktar artırmak suretiyle dava dilekçesini kısmen ıslah etmiş olup dava dilekçesinde mevcut bulunan faiz talebi, kısmi ıslah içinde geçerlidir. Bu durumda ıslahla artırılan miktara, ıslah tarihinden itibaren faiz yürütülmesi gerekirken kısmi ıslah dilekçesinde faiz talebi bulunmadığı gerekçesiyle faize karar verilmemesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.

Asıl ve birleşen dosyalar davacısı vekili, müvekkilinin davalı işyerinde 01.01.2001 tarihinden, 30.04.2007 tarihine kadar önce davalı işverenin şahsına bağlı olarak, sonrasında ise davalı işverenin sahibi olduğu şirkette modelist olarak çalıştığını, işveren tarafından hiçbir haklı gerekçe gösterilmeksizin iş sözleşmesine son verildiğini ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil ve hafta tatili ücreti, vergi iadesi alacağı, ücret alacağı ve yol ücreti alacağının ödenmesini istemiştir.

Davalılardan … ve Yateks Yasemin Teks. San. İç ve Dış Tic. Ltd. Şti. vekili davanın reddini savunmuştur.
Birleşen dosya davalısı Eksit Jean Tekstil Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti. vekili davacının hiçbir zaman müvekkil yanında çalışmadığını bildirerek davanın reddine karar verilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Mahkemece dava dilekçesinde gösterilen talepler yönünden faiziyle birlikte, ıslah dilekçesinde faiz istemi olmadığı için ıslah ile arttırılan miktarlar yönünden ise faiz olmaksızın davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle hüküm bozulmuş, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

Direnme kararını davacı vekili temyize getirmektedir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, dava açarken saklı tutulan fazlaya ilişkin haklar, ıslah ile artırılırken faiz talep edilmemesi halinde dava dilekçesi ile talep edilen faizin ıslah ile artırılan kısma sirayet edip etmeyeceği, burada varılacak sonuca göre ıslah ile artırılan kısma ıslah tarihten itibaren faize hükmetmek gerekip gerekmeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle ifade edilmelidir ki, ıslah tarihinin 10.04.2012 olması nedeni ile 6100 sayılı HMK’nın ıslaha dair hükümleri dikkate alınacak olsa da kısmi ıslah yönünden 1086 sayılı HUMK’nun 87. maddesinin son cümlesindeki “müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmü Anayasa Mahkemesi’nin 20.07.1999 tarih ve 1999/1 E., 1999/33 K. sayılı kararı ile iptal edildiğinden her iki kanun arasında kısmi ıslah yönünden farklılık bulunmamaktadır.

Kavram olarak ıslah; taraflardan birinin yapmış olduğu usul işleminin tamamen veya kısmen düzeltilmesine denir. (HUMK. m.83, HMK m. 176) (Kuru B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, B.6. C.IV, İstanbul 2001, s.3965) Islah müessesi, dava değiştirme, başka deyişle iddia ve müdafaanın değiştirilmesi veya genişletilmesi yasağını bertaraf eden bir imkandır. Zira bu suretle, aslında yasal itiraz ile karşılaşılabilecek olan herhangi bir taraf muamelesi, ıslah kurumu yardımı ile artık bu itirazı davet etmeksizin yapabilmektedir (Üstündağ S., Medeni Yargılama Hukuku, C.I.II. B,5, İstanbul 1992 s.534).

Islahın konusu tarafların yapmış oldukları usul işlemleri olduğu için, ıslahla düzeltilecek usul işlemlerinin neler olduğundan da söz etmek gerekir. Gerek öğreti, gerekse Yargıtay uygulaması davanın değiştirebileceğini ve genişletilebileceğini aynı şekilde savunmanın genişletilebileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Yine müddeabihin artırılıp artırılmayacağı hususu da bir usul işlemi olup, ıslahın konusudur (Kuru B: s 4035).

Islahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını ortadan kaldırmak olduğundan, hak ve alacağı bu sürecin dışında ortadan kaldırmış olan işlemlerin, yani maddi hukuk işlemlerinin ıslah yoluyla düzeltilebilmesi elbette ki mümkün değildir. Bir başka deyişle, maddi hakkı sona erdiren maddi hukuk işlemleri, ıslahla düzeltilemez. Feragat, kabul, sulh gibi işlemler, velev ki dava içinde yapılsın, asıl hakkı ortadan kaldırdıklarından, usul işlemi olduğu kadar (davayı etkilediği için usul işlemidir) maddi hukuk işlemi mahiyetini de taşımaktadır ve bu sebeple, bu işlemlerin ıslah yoluyla düzeltilmesi imkansızdır; çünkü ıslah, yargılama hukukunun şekle ve süreye bağlılığından kaynaklanan zımni hak kayıplarının telafisi için öngörülmüş bir müessesedir. Açık bir irade beyanı ile terkedilen haklar, maddi gerçeğin şekle feda edilmesi gibi bir sonuç doğurmadığı için, ıslahın konusu olamaz.

Bilindiği gibi, 1086 sayılı HUMK’nun 87. maddesinin son cümlesindeki “müddei ıslah suretiyle müddeabihi tezyit edemez” hükmü Anayasa Mahkemesi’nin 20.07.1999 tarih ve 1999/1 E., 1999/33 K. sayılı kararı ile iptal edilmiştir. Davacı bundan böyle dava dilekçesinde gösterdiği müddeabihini (davalı muvafakat etmese bile) aynı dava içinde ıslah yolu ile artırabilecektir. Bu düzenleme, davacının ilk dava dilekçesinde saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakkını ek bir dava ile istemesine de engel olmayacaktır.

Davanın tamamen ıslahı durumunda, dava dilekçesinden itibaren bütün usul işlemlerinin yapılmamış sayılmasını gerektirir (HUMK. m.87, HMK m. 179). Gerek öğretide, gerekse yerleşik yargısal kararlarda, davanın tamamen ıslahında yeni bir dava açılmamış sayılacak, tamamen ıslah edilen dava ilk açılan davanın devamı niteliğinde olduğundan, bunun doğal sonucu olarak, zamanaşımı, hak düşürücü süre ilk davanın açıldığı tarihteki duruma göre dikkate alınacaktır.

Onun için davanın tamamen ıslahında ıslah olunan dava, ilk dava gününde açılmış sayılacaktır. (Kuru B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. baskı c. IV, s.3998 vd; Ansay S. Ş., Yargılama Usulleri, 1960 baskı sh:194 vd,; Postacıoğlu İ., Medeni Usul Hukuku Dersleri, 1975 baskı s.460 vd,; Üstündağ S. Medeni Yargılama Hukuku Esasları, 1973 baskı s.335 vd, ile aynı yöndeki HGK 18.12.1957 gün ve 2/66 E., 64 K.; HGK 30.1.2002 gün ve 2002/2-63 E., 2002/23 K.; HGK 3.7.2002 gün ve 2002/9-564 E., 2002/572 K., HGK 5.3.2003 gün ve 2003/9-76 E., 2003/126 K.)

Davanın kısmen ıslahı durumunda ise davacı; kısmi davada saklı tuttuğu fazlaya ilişkin haklarını, ek bir dava açarak isteyebileceği gibi, müddeabihin arttırılmasını önleyen yasal düzenlemenin yukarıda belirtilen Anayasa Mahkemesi kararı ile ortadan kalkmasından yararlanarak müddeabihi aynı davada kısmi ıslah dilekçesi verip harcını yatırmak suretiyle arttırabilecektir.

Somut olaya gelince; davacı işçilik alacaklarının tahsili için fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmak suretiyle kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil ve hafta tatili ücreti, vergi iadesi alacağı, ücret alacağı ve yol ücreti alacağının yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Yargılama sırasında da dava açarken saklı tuttuğu fazlaya ilişkin hakları kapsamındaki kıdem ve ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, genel tatil isteklerini 10.04.2012 harç tarihli ıslah dilekçesi ile artırmış; ancak dilekçede ıslah ettiği miktarlar yönünden faiz talebine yer vermemiştir.

Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde yapılan değerlendirmede; kısmi ıslahın faize karar vermek için talep şartı yönünden ayrı bir dava, diğer bir deyişle ek dava olarak nitelendirilemeyeceği, davanın kısmen ıslahı ile ek davanın esas itibariyle farklı kurumlar olmaları nedeniyle ıslah ile ilgili uyuşmazlıkların ıslah kurumu çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği, kısmi ıslahta davacının sadece talep sonucundaki miktarı değiştirdiği, davacının dava dilekçesindeki diğer unsurların aynen devam ettiği yönünde iradesinin mevcut olması dikkate alındığında ıslah ile arttırılan kısım için faiz talep edilmese bile dava dilekçesinde

mevcut olan faiz talebinin kısmi ıslah için de geçerli olduğu kabul edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında kısmi ıslahın ek dava olarak kabulünün gerektiği, ıslah suretiyle istenen miktara faiz yürütülmesi talep edilmediğinden, dava açılırken talep edilen faizin bu talebe yansıtılamayacağı, taleple bağlılık kuralı gereği faiz talep etmeyen davacı lehine faiz yürütülmesi olanağı bulunmadığı ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.

O halde, Yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.01.2017 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu