Danıştay Kararı E.2005/2301
Danıştay Kararı E.2005/2301
Danıştay Kararı E.2005/2301 ve E.2004/3936
25 Mart 2007 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 26473
Danıştay Dokuzuncu Daire Başkanlığından:
Esas No : 2005/2301
Karar No : 2006/4414
Kanun Yararına Temyiz Eden : Danıştay Başsavcılığı
Karşı Taraf : ………………….Elektrik Elektronik Cihazları İmalat Bakım ve Ticaret A.Ş.
Vekilleri : Av. ……………….Yıldırım – Av. …………………….Kurt / İZMİR
İstemin Özeti : 1995/ Kasım dönemi için re’sen salınan katma değer vergisi ile kesilen kaçakçılık ve özel usulsüzlük cezalarının kaldırılması istemiyle açılan davayı;
dosyanın incelenmesinden, anılan yılda davacı şirkete fatura düzenleyen ……………..Tekstil Sanayi ve Dış Ticaret Ltd. Şti’ne ait faturaların
gerçek bir mal ve hizmet satımı karşılığında tanzim edilmediğinin ve katma değer vergilerinin hazineye intikal ettirilmediğinin saptanması üzerine
ödenmeyen vergilerden davacı şirket 213 sayılı Vergi Usul Kanunu‘nun 11. maddesi uyarınca
müteselsilen sorumlu tutularak adına dava konusu cezalı tarhiyatın yapıldığının anlaşıldığı,
davacı şirket adına fatura düzenleyen …………Tekstil Sanayi ve Dış Ticaret Ltd. Şti. hakkında düzenlenen vergi tekniği raporunda,
davacı şirket ile ilgili bir saptama yer almadığından ve olayda, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 11.maddesinde belirtilen
anlamdaki ilişkinin varlığı hukuken itibar edilebilecek şekilde ortaya konulamadığından,
yapılan cezalı tarhiyatta ve kesilen özel usulsüzlük cezasında isabet görülmediği gerekçesiyle kabul eden İzmir 2. Vergi Mahkemesi’nin 13.1.2003 tarih ve E:2001/32, K:2003/13 sayılı kararını
onayan İzmir Bölge İdare Mahkemesi’nin 2.6.2004 tarih ve E:2003/1023, K:2004/1378 sayılı kararının düzeltilmesi istemini kabul ederek kararın kaçakçılık cezalı katma değer vergisine ilişkin hüküm fıkrasını;
davacı şirketin indirim konusu yaptığı faturayı düzenlenen … ve Dış Ticaret Ltd. Şti.nin komisyon karşılığında sahte fatura düzenlediğinin hakkında tanzim edilen vergi tekniği raporu ile saptandığı,
davacı şirketin anılan şirketten mal alımına ilişkin olarak çek, senet, banka dekontu gibi herhangi bir belge sunamadığı,
içeriği bakımdan yanıltıcı olduğu anlaşılan faturayı alarak kaydeden davacı şirketin, faturasını aldığı şirket ile işbirliği içinde olmadığının kabul edilemeyeceği,
bu durumda olayda 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 11. maddesinde belirtilen müteselsil sorumluluk koşulu gerçekleştiğinden,
salınan katma değer vergisi ve kesilen kaçakçılık cezasında isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle bozan,
özel usulsüzlük cezasına ilişkin hüküm fıkrası hakkında ise, bu cezanın 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu kapsamına girdiğinden bahisle karar verilmesine yer olmadığından
hükmeden İzmir Bölge İdare Mahkemesi’nin 30.12.2004 tarih ve E:2004/1593, K:2004/2270 sayılı kararının;
kaçakçılık cezalı katma değer vergisine ilişkin kısmının kanun yararına bozulması istenilmektedir.
Danıştay Başsavcılığı’nın Kanun Yararına Bozma İstemi : Davacı şirket adına Sertaç Anonim Şirketinden alınan faturanın sahte olduğundan bahisle 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 11 inci maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca
müteselsil sorumluluk esasından hareketle 1995/11. dönemi için tarh edilen katma değer vergisi ile kesilen kaçakçılık ve özel usulsüzlük cezalarının kaldırılması istemiyle
açılan davayı kabul eden İzmir 2.Vergi Mahkemesinin 13.1.2003 tarih ve E:2001/32, K:2003/13 sayılı kararını onayan İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 2.6.2004 tarih ve
E:2003/1023, K:2004/1378 sayılı kararının düzeltilmesi istemini kabul ederek kaçakçılık cezalı katma değer vergisini onayan,
özel usulsüzlük cezası hakkında karar verilmesine yer olmadığına hükmeden İzmir Bölge İdare Mahkemesi’nin 30.12.2004 tarih ve E:2004/1593, K:2004/2270 sayılı kararının cezalı tarhiyata ilişkin kısmının;
hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek davacı şirket tarafından kanun yararına bozulması istemi üzerine konu incelendi:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51 inci maddesinde, bölge idare mahkemesi kararlarından
niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin kanun yararına temyiz olunabileceği belirtilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, davacı şirket tarafından Sertaç A.Ş isimli firmadan 29.11.1995 tarih ve 3038 numaralı fatura ile 2500 adet kazak satın alındığı ve
satın alınan bu emtiaların ihraç edildiği, fatura içeriği katma değer vergisinin indirim konusu yapıldığı,
adı geçen firmanın sahte belge düzenlediğinin saptandığından bahisle indirim konusu yapılan katma değer vergisinin dayanağı olan faturanın da sahte olduğu dolayısıyla
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 11 inci maddesinin üçüncü fıkrası gereğince alıcıların bu belge içeriği verginin ödenmesinden satıcılar ile birlikte sorumlu tutulması gerekeceğine
ilişkin inceleme raporuna dayanılarak davacı şirket adına cezalı tarhiyatın yapıldığı ve özel usulsüzlük cezasının kesildiği,
açılan davada ileri sürülen iddialar yerinde görülerek İzmir 2. Vergi Mahkemesince davanın kabulüne,
tarhiyatın ve cezaların terkinine karar verildiği, kanun yararına bozulması istenilen Bölge İdare Mahkemesi kararıyla da Mahkeme kararının bozularak davanın cezalı tarhiyata ilişkin kısmının reddedildiği anlaşılmaktadır.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 11inci maddesine 3239 sayılı Kanunun 2 nci maddesiyle eklenen üçüncü fıkrasında,
mal alım ve satımı ve hizmet ifası dolayısıyla vergi kesintisi yapmak ve vergi dairesine yatırmak zorunda olanların,
bu yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde verginin ödenmesinden alım satıma taraf olanlar ile hizmetten yararlananların,
aralarında zımnen dahi olsa irtibat olduğu tespit olunanların müteselsilen sorumlu tutulacakları öngörülmüştür.
Bu maddenin gerekçesinde de, kesilen vergiler ile tahsil edilen katma değer vergilerinin mutlaka vergi dairesine yatırılmasının amaçlandığı belirtilmiş olup,
vergiyi kestiği veya tahsil ettiği halde vergi dairesine yatırmayanları zorlamak ve bu görevlerini yerine getirmelerini sağlamak için
alım satıma taraf olanlar ve hizmetten yararlananlar müteselsilen sorumlu tutularak gerçek yükümlünün bu görevini yapmasını ve
özellikle paravan şirket kurulmasını önlemek maksadıyla bu hükmün 11inci maddeye eklendiği vurgulanmıştır.
Bu durumda, 213 sayılı Kanunun 11inci maddesinin katma değer vergisi için de geçerli olduğu kuşkusuz olup,
Yüksek Dairenizin kararlarında da vurgulandığı üzere bu maddede öngörülen müteselsil sorumluluğun katma değer vergisi ihtilaflarına uygulanabilmesi için gerçek mal alım satımı olmadan,
komisyon karşılığında fatura temin edildiğinin, yahut kişi ve kuruluşlar arasında vergiyi ziyaa uğratma yönünden bir irtibat bulunduğunun
idarece tespit edilmesi veya hükme esas alınabilecek kuvvette bir izlenim edinilmesi şarttır.
Aksi halde Yasaların kendilerine yüklediği ödevleri eksiksiz yerine getiren iyiniyetli yükümlülerin,
vergiyi ödeyip ödemediklerini izlemesi ve onları bu yönde zorlaması olanaksız olan diğer kişilerin tutum ve davranışlarından sorumlu tutulması gibi
hukukun temel ilkeleri ile bağdaşmayan, açıkca bu ilkeye aykırılık oluşturan bir sonuç ortaya çıkar.
Olayda ise uyuşmazlık konusu cezalı tarhiyatın dayanağı olan inceleme raporunda davacı şirket ile mal satın aldığı şirket arasında bir irtibat bulunduğu kanıtlanamadığından,
davacı şirketin 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 11 inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre verginin ödenmesinden sorumlu tutulamayacağı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılan İzmir Bölge İdare Mahkemesinin 30.12.2004 tarih ve E:2004/1593, K:2004/2270 sayılı kararının cezalı tarhiyata ilişkin kısmının,
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51 inci maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Konuyu temyizen Yüksek Dairenizin takdir ve kararına saygı ile sunarım.
Tetkik Hakimi Güneş Kurtoğlu Karacık’ın Düşüncesi: 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 11. maddesinin 3 fıkrasında yer alan müteselsil sorumluluğun katma değer vergisi ihtilaflarına uygulanabilmesi için,
gerçek mal alım satımı olmadan, komisyon karşılığında fatura temin edildiğinin veya kişi ve kuruluşlar arasında vergiyi ziyaa uğratma yönünden
bir irtibat bulunduğunun idarece tespit edilmesi veya hükme esas alınabilecek kuvvette bir izlenim edinilmesi şart olup, olayda,
inceleme elemanınca davacı şirket ile adına fatura düzenleyen Sertaç Tekstil Sanayi ve Dış Ticaret Ltd. Şti arasında herhangi bir irtibat bulunduğu hususu tespit edilemediğinden,
davacı şirketin ödemeyen vergilerden müteselsilen sorumlu tutularak adına cezalı tarhiyat yapılmasında isabet bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle Danıştay Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin kabulü gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince İzmir Bölge İdare Mahkemesi’nin 30.12.2004 tarih ve E:2004/1593, K:2004/2270 sayılı kararının
Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
İstem; davacı şirket adına 1995/Kasım dönemine ilişkin olarak re’sen salınan katma değer vergisi ile kesilen
kaçakçılık ve özel usulsüzlük cezalarının kaldırılması istemiyle açılan davayı kabul eden İzmir 2. Vergi Mahkemesi’nin 13.1.2003 tarih ve E:2001/32, K:2003/13 sayılı kararının bozulmasına ilişkin
İzmir Bölge İdare Mahkemesi’nin 30.12.2004 tarih ve E:2004/1593, K:2004/2270 sayılı kararının kanun yararına bozulmasına ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinden, …….ve Dış Ticaret Ltd. Şti.nin davacı şirkete 29.11.1995 tarih ve 3038 numaralı faturayı düzenlediği,
davacı şirket tarafından, fatura muhteviyatı malın ihraç edildiği ve katma değer vergisinin indirim konusu yapıldığı,
ihracatın gerçekleştiği hususunda ihtilaf bulunmadığı, ancak, söz konusu faturayı düzenleyen şirket hakkında düzenlenen
vergi tekniği raporu ile bu şirkete ait faturaların gerçek bir mal ve hizmet satımı karşılığında tanzim edilmediğinin ve katma değer vergilerinin hazineye intikal ettirilmediğinden
söz edilerek davacı şirket 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca müteselsilen sorumlu tutularak adına dava konusu cezalı tarhiyatın yapıldığı anlaşılmıştır.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 11. maddesinde; yaptıkları veya yapacakları ödemelerden vergi kesmeye mecbur olanların,
verginin tam olarak kesilip ödemesinden ve bununla ilgili diğer ödevleri yerine getirmekten sorumlu oldukları,
aynı maddenin olay tarihinde yürürlükte olan ve bu maddeye 3239 sayılı Kanunun 2. maddesiyle eklenen 3. fıkrasında ise,
mal alım ve satım ve hizmet ifası dolayısıyla vergi kesintisi yapmak ve vergi dairesine yatırmak zorunda olanların,
bu yükümlülüklerini yerine getirmemeleri halinde verginin ödenmesinden alım satıma taraf olanlar ile hizmetten yararlananların,
aralarında zımnen dahi olsa irtibat olduğu tespit olunanların müteselsilen sorumlu tutulacakları hükme bağlanmıştır.
Maddenin gerekçesinde, kesilen vergiler ile tahsil edilen katma değer vergilerinin mutlaka vergi dairesine yatırılmasının amaçlandığı belirtilmiş olup,
vergiyi kestiği veya tahsil ettiği halde vergi dairesine yatırmayanları zorlamak ve bu görevlerini yerine getirmelerini sağlamak için alım satıma taraf olanlar ve hizmetten
yararlananlar müteselsilen sorumlu tutularak gerçek yükümlünün bu görevini yapmasını ve özellikle paravan şirket kurulmasını önlemek maksadıyla söz konusu hükmün 11. maddeye eklendiği vurgulanmıştır.
Bu durumda, 213 sayılı Kanunun 11. maddesinin katma değer vergisi için de geçerli olduğu hususu kuşkusuzdur.
Ancak bu maddedeki müteselsil sorumluluğun katma değer vergisi ihtilaflarına uygulanabilmesi için, gerçek mal alım satımı olmadan, komisyon karşılığında fatura temin edildiğinin,
yahut kişi ve kuruluşlar arasında vergiyi ziyaa uğratma yönünden bir irtibat bulunduğunun idarece tespit edilmesi veya hükme esas alınabilecek kuvvette bir izlenim edinilmesi zorunludur.
Yasaların kendilerine yüklediği ödevleri eksiksiz yerine getiren iyiniyetli yükümlünün diğer tarafın vergi ödeyip ödemediğini takip ve kontrol etmesi ve bu konuda yaptırım uygulaması olanaksız olduğundan,
bu kişilerin hareketlerinden sorumlu tutulması hukukun temel ilkelerine aykırı düşer.
Söz konusu olayda, inceleme elemanınca yapılan tespitler davacı şirket ile mal aldığı şirket arasında bir irtibat bulunduğunu kanıtlamadığından,
davacı şirketin 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 11/3. maddesine göre verginin ödenmesinden sorumlu tutularak adına cezalı tarhiyat yapılmasında isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle Danıştay Başsavcısı tarafından yapılan temyiz isteminin kabulü ve İzmir Bölge İdare Mahkemesi’nin 30.12.2004 tarih ve E:2004/1593, K:2004/2270 sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51.maddesi uyarınca
kanun yararına ve hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak koşulu ile bozulmasına, kararın bir örneğinin Maliye Bakanlığı ile Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmesine ve
Resmî Gazete’de yayımlanmasına 15.11.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Danıştay Dokuzuncu Daire Başkanlığından:
Esas No : 2004/3936
Karar No : 2006/4415
Kanun Yararına Temyiz Eden : Danıştay Başsavcılığı
Davacı : ………………Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt A. Ş.
Vekili : Av. …………..Alagün
İnönü Bulvarı No:27 KLMN Blok K:5 – Bahçelievler/ANKARA
Davalı : Yeni Vergi Dairesi Müdürlüğü – ANKARA
İstemin Özeti : Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14.3.2003 tarih ve E:2002/801, K:2002/125 sayılı kararıyla hükmedilen ilam harcının vadesinden sonra ödendiğinden bahisle davacı Kurum’dan tahsil edilen gecikme zammının yasal faizi ile birlikte iadesi istemiyle açılan davayı;
dosyanın incelenmesinden, davacı Kurumun Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce hükmedilen ilam harcını yasal süresinde ödememesi üzerine anılan Mahkemece 31.5.2002 tarih ve 2002/57 sayılı harç tahsil müzekkeresi düzenlenerek harcın tahsili için davalı idareye gönderildiği,
davalı idarece gerekli ilan işleminden sonra 15.8.2002 tarihinde toplu tahakkuk ettirildiği,
tahakkuk tarihinden itibaren bir aylık ödeme süresi içerisinde ödenmeyen harç için 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre cebri tahsil takip işlemlerine başlanılacağının bir yazı ile davacı Kuruma bildirilmesi üzerine davacı Kurumun 3.10.2002 tarihinde ilam harcını gecikme zammı ile birlikte ödediğinin anlaşıldığı,
bu durumda yasal süresinde ilgili Mahkemeye,
daha sonra da tahakkuku yapan davalı idareye vadelerinde ödenmeyen ilam harcı için tahsil edilen gecikme zammında isabetsizlik görülmediği gerekçesiyle reddeden Ankara 1. Vergi Mahkemesi’nin 20.2.2003 tarih ve E:2002/924, K:2003/123 sayılı kararını;
davacı Kuruma borcu ile ilgili olarak usule uygun bir tebligat yapılmadan, harcın tahsili sırasında davacı Kurumdan gecikme zammı tahsilinde isabet bulunmadığı gerekçesiyle bozan Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin 18.9.2003 tarih ve E:2003/2409, K:2003/2865 sayılı kararının düzeltilmesi isteminin,
kararının verildiği tarihten itibaren iki aylık süre içinde ödenmeyen ilam harcı için tahsil edilen gecikme zammının yasal olduğu gerekçesiyle kabulüne ve Ankara 1. Vergi Mahkemesi’nin yukarıda belirtilen kararının onanmasına ilişkin Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin 3.3.2004 tarih ve E:2004/488, K:2004/609 sayılı kararının,
davacı Kurum tarafından kanun yararına bozulması istenilmektedir.
Danıştay Başsavcılığı’nın Kanun Yararına Bozma İstemi: Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.3.2003 tarih ve E:2002/801, K:2002/125 sayılı kararıyla hükmedilen ilam harcının,
vadesinden sonra ödendiğinden bahisle davacı Kurumdan tahsil edilen gecikme zammının,
faizi ile birlikte iadesi istemiyle açılan davayı reddeden Ankara 1.Vergi Mahkemesinin 20.2.2003 tarih ve E:2002/924, K:2003/123 sayılı kararının onanmasına ilişkin Ankara Bölge İdare Mahkemesince verilen 3.3.2004 tarih ve E:2004/488, K:2004/609 sayılı kararın;
hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek davacı Kurum tarafından kanun yararına bozulması istemi üzerine konu incelendi.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51 inci maddesinde, bölge idare mahkemesi kararlarından niteliği bakımından yürürlükteki hukuka aykırı bir sonucu ifade edenlerin kanun yararına temyiz olunabileceği belirtilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden, Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen 14.3.2002 tarih ve 2002/125 sayılı kararla davacı Kurum aleyhine ilam harcına hükmedildiği,
harcın 2 aylık süre içinde ödenmemesi üzerine adı geçen Mahkemece 31.5.2002 tarih ve 2002/57 sayılı harç tahsil müzekkeresi düzenlenerek ilgili vergi dairesi müdürlüğüne gönderildiği,
vergi dairesince 6.8.2002 tarihinden itibaren 10 gün süre ile ilan edilerek 15.8.2002 tarihinde ilam harcının tahakkuk ettirildiği ve süre verilmeksizin harcın ödenmesi istemini içeren tarihsiz bir yazının davacı Kuruma 23.9.2002 tarihinde tebliği üzerine 3.10.2002 tarihinde de ilam harcı ile birlikte gecikme zammı tahsil edildiği,
tahsil edilen bu zammın yasal faizi ile birlikte iadesi istemiyle davacı Kurum tarafından açılan davanın Ankara 1. Vergi Mahkemesince yukarıda sözü edilen kararla,
yasal süresinde ilgili Mahkemeye, daha sonrada tahakkuku yapan davalı vergi dairesine vadelerinde ödenmeyen ilam harcı için tahsil edilen gecikme zammında yasalara aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle
reddine karar verildiği ve bu kararın, Ankara Bölge İdare Mahkemesince kanun yararına bozulması istenilen söz konusu kararla onandığı anlaşılmaktadır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 37 nci maddesinde, amme alacaklarının hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödeneceği,
hususi kanunlarında ödeme zamanı tesbit edilmemiş amme alacaklarının Maliye Bakanlığınca belirlenecek usule göre yapılacak olan tebliğden itibaren bir ay içinde ödeneceği,
bu ödeme müddetinin son gününün amme alacağının vadesi günü olduğu, 55 inci maddesinde ise amme alacağını vadesinde ödemeyenlere 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir “ödeme emri” ile tebliğ olunacağı belirtilmiş,
aynı Kanunun 51 inci maddesinde de amme alacağının müddeti içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitim tarihinden itibaren her ay için gecikme zammı uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Bu maddelere göre amme alacağının vadesinde ödenmemesinin bir yaptırımı olan gecikme zammının uygulanabilmesi için alacağın doğmasının yanı sıra vadesinin mükellef tarafından bilinmesi ve vade sonunda da alacağın ödenmemiş olması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Öte yandan, 492 sayılı Harçlar Kanununun “nispi harçlarda ödeme zamanı” başlıklı 28/a maddesinde,
karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin, geri kalanının ise kararın verilmesinden itibaren 2 ay içinde ödeneceği, karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilamın verilmeyeceği,
37 nci maddesinde, bu Kanunda ödeme zamanı gösterilen harçlardan süresinde ödenmeyenlerin ilgili mahkeme ve daireler tarafından sürenin sonundan itibaren onbeş gün içinde bir yazı ile o yerin vergi dairesine bildirileceği ve harçların vergi dairesince tahsil olunacağı belirtilmiştir.
Gerçi 492 sayılı Kanunun 28/a maddesinde ilam harcının ödenmesi için 2 aylık süre öngörülmüş ise de,
bu hüküm mahkeme kararının tebliğinden önce harcın tahsilini sağlamaya yönelik olup, ilam harcının vadesini belirleyen bir nitelik taşımamaktadır.
Bu durumda , 492 sayılı Kanunun 28/a maddesinde öngörülen 2 aylık süre içinde ödenmeyen nispi ilam harcının, 6183 sayılı Kanunun genel hükümleri çerçevesinde tahsili yoluna gidileceğinden,
Kanunun 37. maddesine göre vergi dairelerince öncelikle mükelleflere bir bildirim yapılarak borçlarını ödemeleri için bir aylık süre verilmesi suretiyle alacağın vadesinin belirlenmesi ve bu süre içinde amme alacağının ödenmemesi halinde de gecikme zammı uygulanması gerekmektedir.
Olayda yukarıda belirtilen usule uygun biçimde bir aylık ödeme süresi verilmeden davacı Kurumdan tahsil edildiği anlaşılan ilam harcının,
vadesinde ödenmediğinden söz edilemeyeceğinden, ilam harcına gecikme zammı uygulanmasında ve gecikme zammının iadesi istemini reddeden Mahkeme kararının onanmasına ilişkin Bölge İdare Mahkemesi kararında kanuna aykırılık açıktır.
Belirtilen nedenlerle hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılan Ankara Bölge İdare Mahkemesinin 3.3.2004 tarih ve E:2004/488 K:2004/609 sayılı kararının, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 51 inci maddesi uyarınca kanun yararına bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Konuyu temyizen Yüksek Dairenizin takdir ve kararına saygı ile sunarım.
Tetkik Hakimi Güneş Kurtoğlu Karacık’ın Düşüncesi: 6183 sayılı Kanunun 51. maddesinin, ödeme zamanına ilişkin 37. maddesi ile birlikte incelenmesinden;
amme alacağına gecikme zammının uygulanabilmesinin, harç alacağının doğmuş olması, vadesi ile miktarının mükellef tarafından bilinmesi ve vadenin sonunda da ödenmemesine bağlı olduğu sonucuna varıldığından,
vadesi ve miktarı mükellef tarafından bilinmeyen ilam harcı için, bir aylık süre verilmeden gecikme zammı hesaplanmasında isabet bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle Danıştay Başsavcılığı’nın kanun yararına bozma isteminin kabulü gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Dokuzuncu Dairesince Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin 3.3.2004 tarih ve E:2004/488, K:2004/609 sayılı kararının Danıştay Başsavcılığı tarafından kanun yararına temyiz edilerek bozulmasının istenilmesi üzerine işin gereği görüşüldü:
İstem; davacı Kurumdan tahsil edilen gecikme zammının faizi ile birlikte iadesi istemiyle açılan davayı reddeden Ankara 1. Vergi Mahkemesi’nin 20.2.2003 tarih ve E:2002/924, K:2003/123 sayılı kararının onanmasına ilişkin
Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin 3.3.2004 tarih ve E.2004/488, K:2004/609 sayılı kararının kanun yararına bozulmasına ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinden, Aktaş Elektrik A. Ş. tarafından Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi nezdinde davacı Kurum’a karşı açılan davanın,
14.3.2002 tarihinde davacı Kurum aleyhine sonuçlandığı ve 2002/125 sayılı kararla davacı Kurum’dan 45.266.753.370 TL ilam harcının alınmasına hükmedildiği, harcın iki aylık süre
içinde ödenmemesi üzerine Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce 31.5.2002 tarih ve 2002/57 sayılı harç tahsil müzekkeresi düzenlenerek davalı idareye gönderildiği,
davalı idarece 6.8.2002 tarihinden itibaren on gün süre ile ilan edilerek 15.8.2002 tarihinde ilam harcının tahakkuk ettirildiği ,
harcın ödenmesi istemini içeren tarihsiz bir yazının davacı Kurum’a 23.9.2002 tarihinde tebliği üzerine 3.10.2002 tarihinde de ilam harcı ile birlikte gecikme zammının tahsil edildiği, tahsil edilen bu gecikme zammına karşı davacı Kurum tarafından;
”kendilerine herhangi bir tebligat yapılarak ödeyecekleri harç miktarı bildirilmeden, bu harca dayanılarak gecikme zammı hesaplanamayacağı,
ilam harcının hesaplandığı Mahkeme kararının 14.10.2002 tarihinde tebliğ edildiği, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 28/a maddesinde yer alan -kararın verilmesinden itibaren- ifadesinin,
gerekçeli kararın taraflara tebliği biçiminde anlaşılmasının gerektiği” iddialarıyla açılan davanın Ankara 1. Vergi Mahkemesi’nce reddedildiği,
bu kararın kanun yararına bozulması istenilen Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin yukarıda tarih ve sayıları belirtilen kararı ile onandığı anlaşılmıştır.
6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun “Ödeme Zamanı ve Önce Ödeme” başlıklı 37. maddesinde;
amme alacaklarının hususi kanunlarında belli edilen zamanlarda ödeneceği, hususi kanunlarında ödeme zamanı tespit edilmemiş amme alacaklarının Maliye Vekaletince belirtilecek usule göre yapılacak olan tebliğden itibaren bir ay içinde ödeneceği,
bu ödeme müddetinin son gününün amme alacağının vadesi günü olduğu, aynı Kanunun ”Ödeme Emri” başlıklı 55. maddesinde;
amme alacağını vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir ödeme emri ile tebliğ olunacağı, “Gecikme Zammı, Nispet ve Hesabı” başlıklı 51. maddesinde de;
amme alacağının ödeme müddeti içinde ödenmeyen kısmına vadenin bitim tarihinden itibaren her ay için gecikme zammı tatbik olunacağı hükme bağlanmıştır.
Yukarıda belirtilen 6183 sayılı Kanunun 51. maddesi hükmünden gecikme zammının amme alacağının vadesinde ödenmemesinin bir müeyyidesi olduğu,
amme alacağına gecikme zammının uygulanabilmesi için öncelikle alacağın doğması,
vadesinin ve miktarının mükellef tarafından bilinmesi ve vade sonunda alacağın ödenmemiş olması gerektiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda , vadenin başlangıcı , amme alacağının geç ödenmesi halinde istenecek olan gecikme zammı yönünden önem arz etmektedir.
Diğer taraftan , 492 sayılı Harçlar Kanununun nisbi harçlarda ödeme zamanını belirleyen 28/a maddesinde,
karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin, geri kalanının kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödeneceği karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilamın verilemeyeceği,
“süresinde ödenmeyen harçlar” başlıklı 37. maddesinde de, bu Kanunda ödeme zamanı gösterilen harçlardan süresinde ödenmeyenlerin,
ilgili mahkeme ve daireler tarafından sürenin sonundan itibaren onbeş gün içinde bir yazı ile o yerin vergi dairesine bildirileceği ve harçların vergi dairesince tahsil olunacağı belirtilmektedir.
Yukarıda açıklanan 28/a madde hükmündeki “karar ve ilam harcı ödenmedikçe ilgiliye ilamın verilmeyeceği” yolundaki ibare,
kararın tebliğinden önce ilam harcının tahsilini sağlamak amacıyla getirilmiş olup, ilam harcının vade başlangıcını tesbit eden bir hüküm niteliğinde değildir.
Genelde uygulamada kısa kararın mahkemedeki duruşmada açıklanması sırasında açıklanan kararın harcının ne kadar olduğu çoğu durumlarda henüz hesaplanmamış olduğu için bilinmemekte,
borçlu olunan bu meblağ ancak gerekçeli kararın mahkemece hazırlanıp yazılması, kararın tebliğe çıkarılacak hale gelmesi ile açıklığa kavuşmaktadır.
Kararın hazırlanması, tebliğe çıkarılacak hale gelmesi tarihlerinin tesbiti tam olarak mümkün olamayacağı gibi bu tarihin,
davanın tarafları olan kişilerce de bilinmesi imkansız olduğundan, vade tarihinin başlangıcının belirlenmesi gerekmektedir.
Bütün bu açıklamalar karşısında, Mahkemelerce harç tahsil müzekkeresinin vergi dairesi müdürlüğüne gönderilmesi üzerine 6183 sayılı Kanunun 37. maddesi uyarınca idarece mükelleflere usulüne uygun bir tebligat yapılarak bir aylık ödeme süresi verilmesi ve bu sürenin sonunda harcın ödenmemesi halinde gecikme zammı uygulanması gerekmektedir.
Olayda ise, Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin gönderdiği harç tahsil müzekkeresi üzerine vergi dairesi müdürlüğünce davacı Kurum’a bu borcu ile ilgili olarak bir tebligat yapılıp,
bir aylık ödeme süresi verilmeden ilam harcının tahsil edildiği görülmüş olup, bu durumda, ortada vadesinde ödenmemiş bir amme alacağının varlığından söz edilemeyeceğinden, ilam harcına gecikme zammı uygulanmasında isabet görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle Danıştay Başsavcısı tarafından yapılan temyiz isteminin kabulü ve Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin 3.3.2004 tarih ve E:2004/488, K:2004/609 sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına ve hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak koşulu ile bozulmasına,
kararın bir örneğinin Maliye Bakanlığı ile Danıştay Başsavcılığı’na gönderilmesine ve Resmî Gazete’de yayımlanmasına 15.11.2006 tarihinde oybirliği ile karar verildi.