ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI

Karayolları Trafik Kanunu Anayasa Mahkemesi Kararı E.2017/95

Karayolları Trafik Kanunu Anayasa Mahkemesi Kararı E.2017/95

Anayasa Mahkemesi Kararı E. 2017/95 (2918 Sayılı Kanun Hk)

25 Ağustos 2017 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 30165
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2017/95
Karar Sayısı: 2017/119
Karar Tarihi: 12.7.2017

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Erzincan Sulh Ceza Hâkimliği

İTİRAZIN KONUSU: 13.10.1983 tarihli ve 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun, 25.6.2010 tarihli ve 6001 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değiştirilen 65. maddesinin yedinci ve sekizinci fıkralarının Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.

OLAY: Davacının, adına kayıtlı ticari aracının azami yüklü ağırlığının aşıldığı gerekçesiyle hakkında uygulanan idari para cezasının iptali talebiyle açtığı davada, itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.

I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ

Kanun’un, 6001 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değiştirilen itiraz konusu kuralların da yer aldığı 65. maddesi şöyledir:

“Madde 65- (Değişik: 25/6/2010-6001/36 md.)

Araçların yüklenmesinde, yönetmeliklerle belirlenen ölçü ve esaslara aykırı olarak;

a) Taşıma sınırı üstünde yolcu alınması,

b) Azami yüklü ağırlığın veya izin verilen azami yüklü ağırlığın aşılması,

c) (b) bendindeki ağırlıklar aşılmamış olsa bile azami dingil ağırlıkları aşılacak şekilde yüklenmesi,

d) Karayolu yapısı ve kapasitesi ile trafik güvenliği bakımından tehlikeli olabilecek tarzda yükleme yapılması,

e) Tehlikeli ve zararlı maddelerin gerekli izin ve tedbirler alınmadan taşınması,

f) Ağırlık ve boyutları bakımından taşınması özel izne bağlı olan eşyanın izin alınmadan yüklenmesi, taşınması ve taşıttırılması,

g) Gabari dışı yük yüklenmesi, taşınan yük üzerine veya araç dışına yolcu bindirilmesi,

h) Yükün karayoluna değecek, düşecek, dökülecek, saçılacak, sızacak, akacak, kayacak, gürültü çıkaracak şekilde yüklenmesi,

i) Yükün, her çeşit yolda ve yolun her eğiminde dengeyi bozacak, yoldaki bir şeye takılacak ve sivri çıkıntılar hasıl edecek şekilde yüklenmesi,

Karayolları Trafik Kanunu Anayasa Mahkemesi Kararı E.2017/95

j) Sürücünün görüşüne engel olacak, aracın sürme güvenliğini bozacak ve tescil plakaları,

ayırım işaretleri, dur ve dönüş ışıkları ile yansıtıcıları örtecek şekilde yüklenmesi,k) Çeken ve çekilen araçlarla ilgili şartlar ve tedbirler yerine getirilmeden araçların çekilmesi yasaktır.

Birinci fıkranın (a) bendi hükümlerine uymayanlara,

(…) (1) 50 Türk Lirası; (d), (h), (i), (j) ve (k) bentleri hükümlerine uymayanlara 125 Türk Lirası; (e) ve (f) bentlerindeki hükümlere uymayanlara 250 Türk Lirası;

(c) ve (g) bentleri hükümlerine uymayan işletenlere 500 Türk Lirası, (g) bendine aykırı yük gönderenlere 1.000 Türk Lirası İdarî para cezası verilir.

Ayrıca, bütün sorumluluk ve giderler araç işletenine ait olmak üzere, fazla yolcular en yakın yerleşim biriminde indirilir, birinci fıkranın (e) ve (f) bentlerindeki şartlara uymayan yük taşımasında kullanılan taşıtlar, gerekli izinler sağlanıncaya kadar trafikten men edilir.

Karayolları Trafik Kanunu Anayasa Mahkemesi Kararı E.2017/95

(1)Birinci fıkranın (b) bendine uymayarak;

a) % 10 fazlasına kadar yüklemelerde 500 Türk Lirası,

b) % 15 fazlasına kadar yüklemelerde 1.000 Türk Lirası,

c) % 20 fazlasına kadar yüklemelerde 1.500 Türk Lirası,

d) % 25 fazlasına kadar yüklemelerde 2.000 Türk Lirası,

e) % 25 ‘in üzerinde fazla yüklemelerde 3.000 Türk Lirası,

işleten ve gönderenlere ayrı ayrı idari para cezası verilir.

Ağırlık ve boyut kontrol mahallerinde işaret, ışık, ses veya görevlilerin dur ikazına rağmen tartı veya ölçü kontrolüne girmeden seyrine devam eden araçlara tescil plakalarına göre 1.000 Türk Lirası idari para cezası uygulanır.

Azami yüklü ağırlığın % 20 ‘den fazla aşılması halinde fazla yük, birinci fıkranın (b) bendine uygun hale getirilmeden yola devam etmesine izin verilmez.

Milletlerarası taşımalarda yabancı plakalı araçların birinci fıkraya uymayan işleten ve

gönderenlerine verilen İdarî para cezaları tahsil olunmadan anılan araçların yola devam etmelerine izin verilmez.

İşleten ile gönderenin aynı olması halinde birinci fıkraya uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak İdarî para cezalarının toplamı uygulanır.

Gönderenin birden fazla olması veya tespit edilememesi halinde birinci fıkraya uymayan işleten ve gönderen için uygulanacak İdarî para cezalarının toplamı işletene uygulanır.

Araçların yüklenmesine ilişkin ölçü ve usuller,

ağırlık ve boyut kontrolü usul ve esasları ile tartı toleransları Ulaştırma Bakanlığı tarafından yönetmelikle belirlenir.

Uluslararası yük ve yolcu taşımacılığına ilişkin konularda ikili ve çok taraflı anlaşma hükümleri saklıdır.

Tarım alanlarına yapılacak yük ve yolcu taşımacılığına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte belirlenir. ”

16. 4632 sayılı Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde emeklilik şirketlerinin kuruluşu ve faaliyete başlamasına ilişkin usul ve esaslar düzenlenmiştir.

Buna göre emeklilik şirketlerinin bireysel emeklilik sistemi kapsamında katılımcılarla sözleşme yapabilmesi için öncelikle Müsteşarlıktan kuruluş izni,

ardından faaliyet ruhsatı, daha sonrasında ise Sermaye Piyasası Kurumundan fon kurma onayı alması gerekmektedir.

Kural, bu şekilde faaliyete başlayan emeklilik şirketlerinin otomatik katılımlı bireysel emeklilik sistemi (OK-BES) kapsamında işverenle sözleşme yapabilmesi için ayrıca emeklilik planı düzenleme konusunda Müsteşarlık tarafından uygun görülmesi şartını hükme bağlamaktadır.

17. Kuruluş izni, faaliyet ruhsatı ve fon kurma onayı almış bulunan emeklilik şirketlerinin isteyen herkesle bireysel emeklilik sözleşmesi yapabilme imkânının devam ettiği,

kuralın sadece OK-BES kapsamında yapılacak sözleşmeler ile ilgili olarak emeklilik şirketleri yönünden ilave bir koşul öngördüğü,

bu koşulu yerine getiren emeklilik şirketleri arasından da işverenin seçim yapma olanağının bulunduğu gözetildiğinde OK-BES kapsamında sözleşme yapılabilecek emeklilik şirketlerine

ilişkin koşulların belirli bir ölçü ve denge gözetilerek belirlenmesinin sözleşme özgürlüğünü ortadan kaldıran veya onu kullanılamayacak ölçüde sınırlayan bir düzenleme olarak nitelendirilemeyeceği açıktır.

18. Kural,

bir taraftan emeklilik şirketlerini etkilerken diğer taraftan çalışanların otomatik olarak katıldığı sisteme yatırılan tasarruflarının güvenliğini ilgilendirmektedir.

Bu nedenle katılımcıların cayma veya ayrılma hakkını kullanmasına kadar zorunlu olarak yatırılacak katkı paylarının ve devletin katkı payının yer aldığı fonların yönetimini üstlenen

emeklilik şirketlerinin emeklilik planı düzenleme konusundaki uygunluğunun tespitinde idareye ek bir yetki verilmesi suretiyle kamu yararının gerçekleştirilmesinin amaçlandığı gözetildiğinde söz konusu sınırlamanın “demokratik toplum düzeninin gerekleri ”ne aykırılık taşımadığı anlaşılmaktadır.

19. Öte yandan emeklilik şirketlerinin bireysel emeklilik sisteminde isteyen herkesle sözleşme yapma imkânının ortadan kaldırılmamış olması,

dava konusu kuralla getirilen ek koşulun OK-BES kapsamında yapılacak sözleşmelerle sınırlı olması ve işverenin bu ek koşulu yerine getiren emeklilik şirketleri arasında seçim yapma

olanağının bulunması nedeniyle sözleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin ölçülü olduğu ve bireylere aşırı bir külfet yüklemediği sonucuna ulaşılmaktadır.

20. Ayrıca bireysel emeklilik sisteminde isteyen herkesin emeklilik şirketlerinden dilediğiyle bireysel emeklilik sözleşmesi yapabilmesi mümkün ve tarafların sözleşmeden

dönmesi hâlinde özel hukuk çerçevesinde karşılıklı güvence mekanizmaları bulunmakta iken OK-BES kapsamındaki emeklilik sözleşmesinin işveren tarafından yapılması,

belirli bir süre zorunlu katkı payının ödenmesi,

istek hâlinde katkı payının en kısa zamanda iadesi ile iradesi dışında katılımcı olanların menfaatlerinin korunması söz konusu olduğundan bireysel emeklilik sistemi ile OK-BES arasında eşitlik karşılaştırması yapılması mümkün değildir.

21. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 10., 13. ve 48. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.

C. Kanun’un 1. Maddesiyle 4632 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek 2. Maddenin Birinci Fıkrasının Üçüncü Cümlesinin İncelenmesi

1. İptal Talebinin Gerekçesi

22. Dava dilekçesinde özetle, dava konusu kuralda sisteme dâhil edilecek işyerleri ve çalışanların belirlenmesi ile ilgili olarak sınırların ve temel ilkelerin ifade edilmesi yerine idareye keyfî ve adaletsiz uygulamalara neden olabilecek,

yasama yetkisi kapsamında kalması gereken hususlarda yetki tanıyan bir düzenleme yapıldığı, böylece hukuki belirsizlik oluştuğu ve yasama yetkisinin yürütme organına devredildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2. ve 7. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

23. Dava konusu kural, Bakanlar Kurulunun otomatik katılımlı bireysel emeklilik planına dâhil edilecek işyerleri ile çalışanları ve bu kapsamdaki uygulama esaslarını belirlemeye yetkili olduğunu öngörmektedir.

24. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli

bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan,

Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.

25. Hukuk devletinin temel ilkelerinden biri de “belirliliktir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya

yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.

Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey yasadan belirli bir kesinlik içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir.

Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarım ayarlar.

Hukuk güvenliği; normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.

26. Anayasa’nın 7. maddesinde “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez. ” denilmektedir.

Yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olması ve bu yetkinin devredilememesi kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir gereğidir.

Bu hükme yer veren Anayasa’nın 7. maddesinin gerekçesinde yasama yetkisinin parlamentoya ait olması hususu “demokrasi rejimini benimseyen siyasi rejimlerde kaçınılmaz bir durum ” olarak nitelendirilmiştir.

27. Anılan madde gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, yasama yetkisinin devredilmezliği esasen kanun koyma yetkisinin TBMM dışında başka bir organca kullanılamaması anlamına gelmektedir.

Anayasa’nın 7. maddesi ile yasaklanan husus, kanun yapma yetkisinin devredilmesi olup bu madde, yürütme organına hiçbir şekilde düzenleme yapma yetkisi verilemeyeceği anlamına gelmemektedir. Kanun koyucu, yasama yetkisinin genelliği ilkesi uyarınca bir konuyu doğrudan kanunla düzenleyebileceği gibi bu hususta düzenleme yapma yetkisini yürütme organına da bırakabilir.

28. Yürütmenin türevselliği ilkesi gereğince yürütme organının bir konuda düzenleme yapabilmesi için yasama organınca yetkilendirilmesi gerekmektedir.

Kural olarak,

kanun koyucunun genel ifadelerle yürütme organını yetkilendirmesi yeterli olmakla birlikte Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda genel ifadelerle yürütme organına düzenleme yapma yetkisi verilmesi, yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırılık oluşturabilmektedir.

Bu nedenle Anayasa’da temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması, vergi ve benzeri mali yükümlülüklerin konması ve memurların atanmaları, özlük hakları gibi münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda, kanunun temel esasları, ilkeleri ve çerçeveyi belirlemiş olması gerekmektedir.

Anayasa koyucunun açıkça kanunla düzenlenmesini öngördüğü konularda, yasama organının temel kuralları saptadıktan sonra, uzmanlık ve idare tekniğine ilişkin hususları yürütmeye bırakması, yasama yetkisinin devri olarak yorumlanamaz.

29. Dava konusu kuralla,

Bakanlar Kuruluna tanınan yetkilerden biri otomatik katılımlı bireysel emeklilik planına dâhil edilecek işyerleri ile çalışanları belirlemek olsa da kuralın yer aldığı fıkranın birinci cümlesinde

“Türk vatandaşı veya 29/5/2009 tarihli ve 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanununun 28 inci maddesi kapsamında olup kırk beş yaşını doldurmamış olanlardan 31/5/2006 tarihli ve

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 4 üncü maddesinin

birinci fıkrasının (a) ve (c) bentlerine göre çalışmaya başlayanlar, işverenin bu Kanun hükümlerine göre düzenlediği bir emeklilik sözleşmesiyle emeklilik planına dâhil edilir. ” denilmek suretiyle bu hususların kanun koyucu tarafından bizzat düzenlendiği görülmektedir.

Anılan cümle,

dava tarihinden sonra kabul edilen 6770 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle değiştirilmek suretiyle OK-BES kapsamına giren çalışanların kapsamı genişletilmiştir.

Bu itibarla Bakanlar Kuruluna tanınan yetkinin farklı bir nitelik taşıdığı ve işyerleri ile çalışanların belirlenmesine yönelik bir yetki olmadığı anlaşılmaktadır.

Nitekim Bakanlar Kurulunun 2.1.2017 tarihli ve 2017/9721 sayılı kararı ile çıkarılan yönetmelik hükümleri gereğince sisteme dâhil edilme süreci, Kanun’da nitelikleri belirtilen işyerlerinin çalışan kişi sayısına göre sıralı bir takvime bağlanmıştır.

30. OK-BES kapsamına giren işyerleri ile çalışanların Kanun’un ek 2. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde açıkça düzenlendiği, bu suretle Bakanlar Kurulunu bağlayıcı bir çerçevenin çizildiği, kuralla Bakanlar Kuruluna tanınan yetkinin Kanun’un anılan hükmü

uyarınca tespit edilen işyerleri ve çalışanlarının sisteme dâhil edilmesi sürecine ilişkin uygulama esaslarının belirlenmesinden ibaret olduğu anlaşılmaktadır.

Kanun’da çizilen çerçeve içinde kalmak kaydıyla çok sayıda çalışanın sisteme girişinde yaşanabilecek risk ve güçlüklere göre öngörülemez, değişken ve teknik konularla ilgili

uygulama esaslarını belirleme yetkisinin yürütme organına bırakılması, belirsizlik oluşturduğu anlamına gelmeyeceği gibi yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesinin ihlali sonucunu da doğurmaz.

31. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 2. ve 7. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.

D. Kanun’un 1. Maddesiyle 4632 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek 2. Maddenin Beşinci Fıkrasının Dokuzuncu Cümlesinin İncelenmesi

1. Genel Açıklama

32. Dava konusu kuralın yer aldığı fıkrada, cayma hakkını kullanmayan katılımcının birikimine eklenecek devlet katkısı, bu katkı miktarının hesaplanma yöntemi ve oranı, katkı paylarının takip ve tahsil sorumluluğu, katılımcı katkı payının takip ve tahsili ile devlet katkı payının hesaplanması için ihtiyaç duyulan verilerin paylaşılması ve paylaşılma kapsam ve usulü düzenlenmektedir.

Kuralda ise paylaşılması öngörülen verilerden kişisel nitelikte olanların veri sahibinin rızası aranmaksızın ilgili kuruluşlar arasında paylaşılabileceği ve bu paylaşımın kişisel verilerin korunmasına ilişkin mevzuat hükümlerine aykırılık oluşturmayacağı belirtilmektedir.

33. 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’nun 3. maddesinde kişisel veri, “kimliği belirli veya belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi” şeklinde tanımlanmış;

Devam İçin Tıklayınız

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu