ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI

TIR Karneleri Himayesinde Uluslararası Eşya Taşınması Anayasa MK.

TIR Karneleri Himayesinde Uluslararası Eşya Taşınması Anayasa MK.

07 Kasım 2006 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 26339

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı : 2006/98

Karar Sayısı : 2006/75

Karar Günü : 29.6.2006

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 2. Vergi Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU : 27.10.1999 günlü, 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 198. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,

“69 uncu madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla, yapılan kontrol ve denetlemeler sonucunda hiç alınmadığı veya noksan alındığı belirlenen gümrük vergileri ile işlemleri daha sonra yapılmak üzere teslim edilen eşyaya ilişkin gümrük vergilerinin,

yükümlüye tebliğ edildiği tarihten itibaren on gün içinde ödenmesi zorunludur” biçimindeki birinci paragrafının, Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemidir.

I – OLAY

TIR karnesi sahibince ödenmesi gereken, ancak tahsili mümkün olamayan gümrük vergi ve resimlerinin,

“TIR Karneleri Himayesinde Uluslararası Eşya Taşınmasına Dair Gümrük Sözleşmesi” gereğince kefil kuruluş olarak Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nden tahsili için düzenlenen ödeme emrinin iptaline ilişkin davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.

TIR Karneleri Himayesinde Uluslararası Eşya Taşınması Anayasa MK.

II – İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü özetle şöyledir:

“…

Vergi alacağının tahsilini sağlamak amacıyla ödeme emri düzenlenebilmesi için verginin ilgili kanununda gösterilen süre içinde diğer ifade ile vadesinde ödenmemesi gerekir.

İncelenen uyuşmazlık da, ödenmeyen gümrük vergisinin tahsilini sağlamak amacıyla düzenlenmiş olan ödeme emrine ilişkin bulunduğundan,

ödeme emri düzenlenmesi için 4458 sayılı Yasa’nın 198. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen 10 günlük vade süresinde verginin ödenmemiş olmasının gerektiği,

bu bağlamda da, 4458 sayılı Yasa’nın 198. maddesinin birinci fıkrası hükmünün olayda uygulanması gerekli hüküm olduğu açık bulunmaktadır.

4458 sayılı Yasa’da tahakkuk ettirilen vergilere karşı vergi mahkemesinde dava açılması için özel bir süreye yer verilmemiş olduğundan gümrük vergisi mükellefleri içinde 2577 sayılı Yasa’da öngörülen 30 günlük genel dava açma süresi geçerli bulunmaktadır.

Gümrük idaresince tahakkuk ettirilip, tebliğ edilen gümrük vergisinin yükümlüsü, 4458 sayılı Yasa’nın 198. maddesinin birinci fıkrası hükmü uyarınca 10 gün içinde bu vergiyi ödemesi veya 30 gün içinde bu verginin terkini için vergi mahkemesinde dava açması gerekmektedir.

Bu durumda, gümrük vergisi yükümlüsünün dava açma hakkını gerekli düzeltme ve itiraz başvurularının sonuçlanmasından sonra,

30 günlük süre içerisinde kullanmak istemesi halinde daha düzeltme talebi neticelenmeden ve itiraz hakkını kullanmadan önce adına tahakkuk ettirilen vergiyi ilk 10 günlük sürede ödemesi gerekir.

Aksi halde 4458 sayılı Yasa’nın anılan hükmü uyarınca vergi süresince ödenmediğinden kesinleşecek ve gümrük idaresi 6183 sayılı Yasa uyarınca takibe geçebilecektir.

Bu durumunda da gümrük vergisi yükümlüleri yönünden hak arama hürriyetini kısıtladığı açık bulunmaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin hukuk devletinde bulunması gereken ilkeler konusunda yaptığı tanımlamaya ilişkin yukarıda yer verilen kararında;

her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan,

Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan … gibi hukuk devletinde olmazsa olmaz ilkeler ortaya konulmaya çalışılmıştır.

Gerçekten de, yargı denetimine açık her eylem ve işlemin hukuk devleti ilkeleri bağlamında hukuka uygun olup olmadıkları yönünden yargı denetiminden geçirilmesi için tanınan dava açma hakkının kullanılması için getirilen kısıtlamaların hukuk devleti ilkesini zedelememesi gerekir.

Hukuk devleti ilkesinin birinci koşul olarak kabul edildiği yargı düzenlerinde kişiler işin ayrı yargılama sistemlerinin uygulanması gerektiği kabul edilemez. Adli, idari, askeri yargı düzenlerinin herhangi birinde yapılacak yargılamada izlenecek yöntemin herkes için aynı olması gerekir.

Vergi, resim ve harç gibi mali yükümlülüklerin her biri farklı özelliklere sahip iseler de, diğer vergi mükellefleri ile gümrük vergisi mükelleflerinin,

mükellef olma, kendilerinden tahsil edilmesi gereken mali yükümlülüklerin kamu gücüne dayanılarak alınması ve aynı yargı mercilerinde davacı olarak haklarını arayabilmeleri bakımından aynı hukuksal durumda oldukları kuşkusuzdur.

4458 sayılı Yasa’nın 198. maddesinin birinci fıkrasında, 213 sayılı Yasa’nın 112. maddesinde yer alan 30 günlük ödeme süresinden farklı olarak 10 günlük bir ödene süresi öngörülmüş olması,

dava açma süresi yönünden aynı hükme tabi olan 213 sayılı Yasa kapsamında bulunan vergilerin yükümlüleri ile gümrük vergisi yükümlüsü arasında farklılık doğmasına yol açtığından adaletli bir hukuk düzenine tamamıyla aykırıdır.

Genel olarak verginin beyanı, tarh, tahakkuk ve vergi mahkemelerinde dava açma usulü ile ilgili kurallar 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda,

tahsile ilişkin kurallar ise 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da yer almıştır. Gümrük vergi ve cezaları konusunda ise verginin beyanı,

hesaplanması, tahakkuku, gümrük idaresine itiraz ve dava açılması ile ilgili kurallar 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nda düzenlenmiş, gümrük vergi ve cezalarının tahsilat usulü de 6183 sayılı Yasa’da belirtilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesinin birinci fıkrasında “Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettüp eden gerçek veya tüzelkişidir.” denilerek mükellefin tanımı yapılmış,

4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 3. maddesinin 11 numaralı fıkrasında da “yükümlü” deyiminin “gümrük yükümlülüklerini yerine getirmekle sorumlu bütün kişileri” ifade edeceği belirtilmiştir.

Vergi, resim ve harç gibi mali yükümlülüklerin her bira farklı özelliklere sahip iseler de, diğer vergi mükellefleri ile gümrük vergisi mükelleflerinin,

mükellef olma, kendilerinden tahsil edilmesi gereken mali yükümlülüklerin kamu gücüne dayanılarak alınması ve aynı yargı mercilerinden davacı olarak haklarını arayabilmeleri bakımından aynı hukuksal durumda oldukları kuşkusuzdur.

Bu bağlamda, adlarına tarh ve tahakkuk ettirilen vergilere karşı dava açma hakkının ve buna bağlı olarak dava açma süresinin kullanımı yönünden aynı hukuksal durumda olan gümrük vergisi yükümlüleri ile diğer vergilerin yükümlülerinin özel kanunda getirilen 10 günlük ödeme süresi nedeniyle,

arasında hukuki eşitlik bulunması gerekirken vergi mahkemesinde davacı konumunda olma yönünden hukuken geçerli olabilecek bir sebep bulunmamaksızın iki mükellef grubu arasında farklılık yaratılmıştır.

Gümrük idaresince eksik ve hiç ödenmediği belirlenen gümrük vergisinin tebliğinden itibaren 10 gün içinde ödenmesi zorunluluğu ve buna bağlı olarak vadesinde ödenmeyen verginin kesinleşecek olması nedeniyle

adına tahakkuk ettirilen gümrük vergisine karşı 30 gün içinde dava açabilme hakkı bulunan gümrük vergisi yükümlüsünün verginin kesinleşmemesi için

ya dava açma hakkının Yasa’da belirlenen ödeme süresi olan 10 gün içinde kullanması ya da 10. günden sonra dava açma hakkını kullanmak istiyor ise verginin kesinleşmemesi için ödedikten sonra dava açması gerekmektedir.

Hak arama hürriyetine getirilen bu sınırlamanın da 36. maddenin hükümlerine aykırı olduğu sonucuna varılmaktadır.

Yasakoyucu tarafından kabul edilerek yasa haline gelen metinlerin ekonomik uyumu gerçekleştirmesi yanında evrensel hukuk kuralları ile birlikte Anayasa’ya uygun düzenlenmelidir.

Normlar hiyerarşisi bakımından üst norm olan Anayasa’ya aykırı olan alt normun hukuk aleminde varlığını devam ettirmemesi gerekir.

Nitekim, yeni getirilen yasal düzenlemelerin Anayasa’nın diğer maddelerine uygunluğu ile birlikte, Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkının metne dahil edilmesi gerekçesiyle 4709 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile Anayasa’nın 36. maddesine eklenen adil yargılanma hakkına da uygun bir düzenleme olmalıdır.

Adil yargılanma hakkı 3.10.2001 tarihinde Anayasamızda yeralmışsa da, batı hukuk sistemlerinin yıllardan beri vazgeçemeyeceği temel haklar arasında yer almaktadır.

Hukuk devleti ilkesi bireylerin temel haklarının korunması konusunda gösterilen başarı oranında gerçekleşmektedir.

Günümüzde Anayasalarda haklar alanının ayrıntılı olarak düzenlenmesi şeklinde, ya da böyle bir düzenleme yoksa Anayasa Mahkemesi’nin hukuk devleti ve demokrasi kavramları konusunda yaptıkları yorumlar yoluyla bu koruma gerçekleştirilmektedir.

Anayasamızın 36., 38., 125., 138. ve 142. maddelerinde adil yargılama hakkının içerdiği pek çok ilke veya hak yer almasına rağmen 2001 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile adil yargılanma hakkı Türkiye’de de Anayasa’nın bir parçası haline gelmiştir.

Adil yargılanma hakkı Türkiye’nin de tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde tanımlanmaktadır.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; adil yargılanma hakkının demokratik bir toplumda öne çıkan yerinin, bu alandaki denetim açısından Mahkeme’yi, dava konusu usulün gerçeklerini incelemeye sevketmesi olduğunu belirtmiştir.

Adil yargılanma hakkı kapsamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinin birinci fıkrasında bir çok hak ve ilkede güvence altına alınmıştır.

Bunlardan birisi de hakkaniyete uygun yargılanma hakkıdır. Burada önemli olan yargılama faaliyetinin tüm işlemlerinin bir bütün olarak hakkaniyete uygun olarak yapılıp yapılmamasıdır.

İtiraz konusu kuralla vergi mahkemesinde davacı konumunda olan gümrük vergisi yükümlüleri ile diğer vergiler yükümlüleri arasında dava açma süresinin kullanımı yönünden doğan farklılığın Anayasa’nın 36. maddesinde 2001 yılında yapılan değişiklikle getirilen “adil yargılanma hakkına” aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.”

III – YASA METİNLERİ

A – İtiraz Konusu Yasa Kuralı

27.10.1999 günlü, 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 198. maddesinin (1) numaralı fıkrasının itiraz konusu birinci paragrafı şöyledir:

“MADDE 198.- 1. 69 uncu madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla, yapılan kontrol ve denetlemeler sonucunda hiç alınmadığı veya noksan alındığı belirlenen gümrük vergileri ile işlemleri daha sonra yapılmak üzere teslim edilen eşyaya ilişkin gümrük vergilerinin, yükümlüye tebliğ edildiği tarihten itibaren on gün içinde ödenmesi zorunludur.”

B – İlgili Sözleşme Kuralları

244 sayılı Yasa’nın 3. ve 5. maddelerine göre, 16.1.1985 günlü, 85/8993 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan “TIR Karneleri Himayesinde Uluslararası Eşya Taşınmasına Dair Gümrük Sözleşmesi”nin ilgili görülen 8. maddesinin (1) ve (7) numaralı fıkraları ile 11. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları şöyledir:

“MADDE 8- 1. TIR işlemleri ile ilgili olarak bir yolsuzluğun tesbit edildiği ülkedeki gümrük kanunlarına ve yönetmeliklerine göre ödenmesi gereken ithal veya ihraç vergi ve resimleri ile bunlara ilişkin gecikme faizlerini kefil kuruluş öder.

Kuruluş, yukarıda zikredilen şahıslardan tahsil edilecek paraların ödenmesinden, bu şahıslarla müştereken ve müteselsilen mesuldür.”

“7. Bu maddenin birinci ve ikinci paragraflarında anılan tutarların ödenmesi gerekli hale geldiğinde, yetkili makamlar,

mümkün olduğu ölçüde, kefil kuruluşdan ödeme isteğinde bulunmadan önce doğrudan doğruya sorumlu kişi veya kişilere başvururlar.”

“MADDE 11- 2. 8 inci maddenin birinci ve ikinci fıkralarında sözü edilen para tutarlarının ödenmesi talebi, karnenin ibra edilmediği,

şartlı ibra edildiği veya ibra belgesinin usulsüz veya hile yolu ile temin edilmiş olduğu, kefil kuruluşa bildirildikten itibaren en az üç ay sonra ve en geç iki yıl içinde bu kuruluşa yapılır.

Bununla beraber, yukarıda belirtilen iki yıllık süre içinde dava konusu yapılmış olan hallerde ödeme talebi, mahkeme kararının kabili infaz haline geldiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılır.”

“3. Kefil kuruluş bu ödemeleri, ödeme talebi tarihinden itibaren üç ay içinde yapar. Ödeme talebinin yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde söz konusu taşıma işlemi ile ilgili olarak herhangi bir yolsuzluk yapılmadığı Gümrük makamlarını tatmin edecek şekilde ispat edildiği takdirde, ödenen paralar kuruluşa iade edilir.”

IV – İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi gereğince yapılan ilk inceleme toplantısında, başvuru kararı ve ekleri,

ilk inceleme raporu, itiraz konusu ve ilgili görülen kurallar ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Anayasa’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesine göre,

bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırsa, bu hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmaya yetkilidir.

Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için, elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralın o davada uygulanacak olması gerekir.

Uygulanacak yasa kuralları ise, davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki kurallardır.

Bakılmakta olan davada, TIR karnesiyle Türkiye’ye girişi yapılan, ancak çıkışı yapılmayan malların gümrük kontrolleri sırasında tespit edilen gümrük vergi ve resimlerinin,

vergi borcunun asıl yükümlüsü olan TIR karnesi sahibinden tahsil edilememesi sonucunda, 244 sayılı Milletlerarası Andlaşmaların Yapılması,

Yürürlüğü ve Yayınlanması ile Bazı Andlaşmaların Yapılması İçin Bakanlar Kurulu’na Yetki Verilmesi Hakkında Kanun’a dayanılarak 16.1.1985 günlü, 85/8993 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile onaylanan ve 31.3.1985 günlü, 18711 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan “TIR Karneleri Himayesinde Uluslararası Eşya Taşınmasına Dair Gümrük Sözleşmesi” (TIR Sözleşmesi) hükümlerine dayanılarak,

“müştereken ve müteselsilen” sorumlu kefil sıfatıyla Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne (TOBB) başvurulmuş ve Kuruluş adına 6183 sayılı Yasa hükümlerine göre ödeme emri düzenlenmiştir. İşlemin, TIR karnesinden değil,

teslim tesellüm (boşaltma) tutanağında sahtecilikten kaynaklandığı, bu konuda gümrük memurlarının da sorumluluklarının bulunduğu ve bu konudaki davanın sürdüğü,

bu nedenlerle de TOBB’nin sorumluluğuna gidilemeyeceği, bir sorumluluk yüklenmesi durumunda ise Gümrük Kanunu’nunda belirtilen sürelerin değil TIR Sözleşmesinde belirtilen sürelerin uygulanması gerektiği ileri sürülerek TOBB adına,

6183 sayılı Yasa hükümlerine göre düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle dava açılmıştır.

Türkiye’de kefil kuruluş olma ve TIR karnelerini verme yetkisi 3.5.1985 günlü, 85/9449 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile TOBB’ye tanınmıştır.

TOBB’nin, kefil kuruluş sıfatıyla vergi ödeme yükümlülüğü, TIR Sözleşmesi hükümlerinden doğmaktadır.

İtiraz konusu kuralla, yapılan kontrol ve denetlemeler sonucunda hiç alınmadığı veya noksan alındığı belirlenen gümrük vergileri ile işlemleri daha sonra yapılmak üzere teslim edilen eşyaya ilişkin gümrük vergilerinin, yükümlüye tebliğ edildiği tarihten itibaren on gün içinde ödenmesi zorunluluğu getirilmiştir.

TIR Sözleşmesi’nin 8. maddesinde sözü edilen para tutarlarının ödenmesi talebinin, kefil kuruluş sıfatıyla davacı kuruluşa bildirilmesinde,

aynı Sözleşme’nin 11. maddesinde belirtilen bildirim ve ödemeye ilişkin özel süreler uygulanacağından, 4458 sayılı Yasa’nın 198. maddesinin (1) numaralı fıkrasının itiraz konusu birinci paragrafı, davada uygulanacak kural değildir.

Bu nedenlerle, başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.

Şevket APALAK bu görüşe katılmamıştır.

V – SONUÇ

27.10.1999 günlü, 4458 sayılı “Gümrük Kanunu”nun 198. maddesinin (1) numaralı fıkrasının “69 uncu madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla,

yapılan kontrol ve denetlemeler sonucunda hiç alınmadığı veya noksan alındığı belirlenen gümrük vergileri ile işlemleri daha sonra yapılmak üzere teslim edilen eşyaya ilişkin gümrük vergilerinin,

yükümlüye tebliğ edildiği tarihten itibaren on gün içinde ödenmesi zorunludur” biçimindeki birinci paragrafının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkeme’nin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından,

bu paragrafa ilişkin başvurunun Mahkeme’nin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, Şevket APALAK’ın karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA, 29.6.2006 gününde karar verildi.

AZLIK OYU

İtiraza konu yasal kural 27.10.1999 günlü ve 4458 sayılı Gümrük Kanunu içinde yer almaktadır. Uygulanacak anayasal kural irdelenmesine etken olan uluslararası sözleşme ise 1985 tarihlidir.

Anılan sözleşme yasa niteliğinde olsa da, daha sonra yürürlüğe giren itiraza konu Yasa maddesinin önceki sözleşmenin geçerliliğini etkilediği açıktır.

Öte yandan, Gümrük Kanunu kimi maddelerinde uluslararası sözleşme kurallarından söz edilirken, itiraza konu kuralda bir değini yer almamıştır.

Belirtilen durum yanında; “kefil” veya “asıl” vergi yükümlülükleri konusunda, yerli veya yabancı ayrımı yapılmaksızın aynı kuralın öngörülmesinde yatan amaç ve istenç gözönünde tutulmalıdır.

Kamu alacağının öncesi ve sonrasında, yükümlülerin sıfat ve kimlikleri yönünden bir ayrıma Anayasa’nın eşitlik kuralı ile vergi ödevine ilişkin ilkeleri engeldir.

Öte yandan, adil yargılanma hakkı ile ilgili uluslararası sözleşme kuralları gözetildiğinde, dava açma süresiyle de ilinti kurulabilecek ve o süreyi etkileyebilecek olan itiraza konu kuralın,

hak arama özgürlüğünün yansıdığı yargılama usulü yasaları kapsamında yer buluşu, itiraza konu kuralın kararda ele alınan sözleşmeyle karşılaştırılması yoluna gidilmemesinin ayrı gerekçesi olmalıdır.

Bu bakımdan, 1985 tarihli sözleşmenin, Anayasa’da düzenlenen “vergi ödevi” kapsamındaki vergiye ilişkin ödeme süreleri,

kamu alacağının kesinleşmesi ve kamu gücü kullanılarak ödettirilmesi aşamaları yönünden, sözleşmeden çok sonra yürürlüğe giren,

itiraza konu kuralı ortadan kaldırmadığı, böylelikle uygulanacak yasal metnin varolduğu gerekçesiyle karara karşıyım.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu