Vergi Barışı Kanunu Anayasa Mahkemesi Kararı E.2003/106
Vergi Barışı Kanunu Anayasa Mahkemesi Kararı E.2003/106
03 Kasım 2004 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 25632
Esas Sayısı : 2003/106
Karar Sayısı : 2004/59
Karar Günü : 12.5.2004
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR :
Adana 2. Vergi Mahkemesi (Esas: 2003/106)
Adana 2. Vergi Mahkemesi (Esas: 2004/32)
İTİRAZIN KONUSU : 25.2.2003 günlü, 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu’nun 20. maddesinin (2) numaralı bendinde yer alan “…vergi mahkemesinde…” ibaresinin,
Anayasa’nın 2., 10., ve 73. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu’ndan yararlanmak amacıyla yaptığı başvurunun idarece reddedilmesi üzerine açılan davada
Mahkeme anılan Kanun’un 20. maddesinin (2) numaralı bendinde yer alan “…vergi mahkemesinde…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olduğu kanısıyla iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZLARIN GEREKÇESİ
20.11.2003 ve 24.3.2003 tarihli başvuru kararlarının gerekçe bölümleri şöyledir:
“Anayasa’nın 2. maddesinde Cumhuriyetin temel nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyucu,
adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu sürdürmekle kendini yükümlü sayan,
bütün işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan devlettir.
Kişi ve kuruluşların devlete güven duymaları, maddi ve manevi varlıklarını korkusuzca geliştirebilmeleri,
temel hak ve özgürlüklerden yararlanabilmeleri ancak hukuk güvenliği ve üstünlüğünün sağlandığı bir hukuk devleti düzeniyle gerçekleştirilebilir.
Yetkililerle güçlendirilmiş olan hukuk devletinin vergilendirme konusunda gerekli düzenlemeleri gerçekleştirirken hak ve özgürlükleri koruması,
devlete kaynak sağlamak amacıyla hukuksal ilkelerin yıpranıp yıkılmasına duyarsız kalmaması ve gelir elde edilmesi amacıyla hukuk devleti niteliklerinden vazgeçmemesi gerekir.
Anayasa’ya aykırı olduğu görüşüyle iptali istenilen “vergi mahkemesinde” ibaresinin yer aldığı, 4811 sayılı Kanunun 20’nci maddesinin (2) no.lu bendinde, önce genel kural koyulmuştur.
Buna göre, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce (27.02.2003 tarihinden önce) yapılan ödemelerin bu Kanun hükümlerine dayanılarak ret ve iadesi yapılamayacaktır.
Ancak maddenin devamında bunun istisnası getirilmiştir.
Bu istisna, Kanunun 3’üncü maddesinin uygulanmasına yönelik bir istisnadır ki, buna göre,
vergi mahkemesinde devam eden davalar için 3’üncü madde hükmünden yararlanılmak üzere yapılan başvurular üzerine,
dava konusu olan bu tarhiyatlara karşılık,
Kanunun yürürlük tarihinden önce ödenen tutarlar nakden veya mahsuben iade edilebilmektedir.
Bu hükümde atıf yapılan “Kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan kamu alacakları” başlıklı 3’üncü maddeyi incelediğimizde,
kanun koyucunun mükelleflerin kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan kamu alacakları için de Vergi Barışı Kanunundan faydalandırılmaları hususunda davanın safahatına göre bir ayrıma gittiği görülmektedir.
Buna göre,
Kanun yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla vergi mahkemeleri nezdinde dava açılmış ya da dava açma süresi henüz geçmemiş olan tarhiyatlar ile
itiraz ya da temyiz safhasında bulunan veya itiraz ya da temyiz süreleri henüz geçmemiş olan tarhiyatların Vergi Barışı Kanunundan faydalandırılma koşulları ödenecek vergi yüzdeleri açısından farklılaştırılmıştır.
Fakat önemli olan husus şudur ki, madde ile, ilk derece mahkemesi olan vergi mahkemesindeki yargılaması tamamlanmış olduğu halde
itiraz veya temyiz safhasında bulunan tarhiyatlar için de Vergi Barışı Kanunu’ndan yararlanma hakkı getirilmiştir.
4811 sayılı Yasanın 3’üncü maddesi ile temyiz veya itiraz safhalarında bulunan davalara konu tarhiyatlar için mükelleflere bu hak verilmişken,
aynı Yasanın 20’nci maddesinin (2) no.lu bendinde yer alan “vergi mahkemesinde” ibaresi ile, bu mükellefler arasında bir ayrıma gidilmiştir.
Uyuşmazlığı temyiz ya da itiraz safhasında bulunan mükelleflerden, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce vergilerini,
cezalarını, gecikme faizlerini ödemiş olanların, 3’üncü maddeden faydalanmaları amacıyla başvurmuş olsalar dahi,
yaptıkları bu ödemelerin nakden veya mahsuben iadesi yapılmayacaktır.
Bunun diğer anlamı, bu mükellefler davalarından vazgeçseler dahi, Vergi Barışı Kanununun 3’üncü maddesi hükmünden faydalanamayacaklardır.
Bu durum, uyuşmazlığı temyiz veya itiraz safhasında olup da bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce vergisini,
cezasını, faizlerini ödeyen mükellefler aleyhine bir sonuç doğurmakta olup, Kanun hükmünün,
vergiyi zamanında veya zamanından önce ödememeyi teşvik edici mahiyette olduğu görülmektedir.
Böyle bir sonucun ise Anayasa’nın 2’nci maddesinde ifade edilen “hukuk devleti”, 10’uncu maddesinde ifade edilen “eşitlik ilkesi” ve 73’üncü maddesinde ifade edilen “vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı” ilkesine uygun bulunmadığı görüşüne varılmıştır.
İptale konu edilen yasa maddesinin her ne kadar ülke ekonomik koşullarının gerektirdiği finansman ihtiyacının karşılanması için konulduğu düşünülse dahi,
yetkilerle güçlendirilmiş devlet gücünün temel öğelerinden başlıcası olan “Vergilendirme”, adaletli davranışın ve hukuk güvenliğinin en belirgin biçimde yansıdığı alan olup,
bu alanda yapılacak olan yasal düzenlemelerin adaletsizliğe ve eşitsizliğe yer vermeyecek nitelikte olması gerekir.
Salt devlete kaynak sağlamak amacıyla yukarıda değinilen ilkelere duyarsız kalınarak ve vergi alanındaki güveni azaltacak şekilde
yapılan yasal düzenlemelerin hukuk devleti nitelikleriyle bağdaştığından söz edilemeyeceği gibi vergi yükünün ağırlaştırılması ve
güvenilir olmayan vergi sistemlerinin uygulanması halinde vergi gelirlerinin azalmasına yol açılacağı vergi biliminin ilkelerindendir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, Mahkememizin bakmakta olduğu davada;
dava konusu işlemin dayanağını oluşturan ve davanın çözümünde doğrudan etkisi bulunan 4811 sayılı Vergi Barışı Kanununun 20’nci maddesinin (2) no.lu bendinde yer alan “vergi mahkemesinde” ibaresinin,
Anayasa’nın 2’nci, 10’uncu ve 73’üncü maddelerine aykırılık oluşturduğu kanısına varması üzerine bu düzenlemenin iptali istemiyle konunun Anayasa Mahkemesi’ne intikal ettirilmesine,
bu kararla birlikte dava dosyasının onaylı örneğinin Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine ve Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda vereceği karara kadar davanın geri bırakılmasına,
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 28. maddesi uyarınca … oybirliğiyle karar verildi.”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
Vergi Barışı Kanunu’nun (2) numaralı bentteki itiraz konusu ibareyi de içeren 20. maddesi şöyledir:
“MADDE 20.- 1. Bu Kanun kapsamında yapılan ödemeler red, iade ve mahsup edilmez.
2. Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan ödemeler ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesine göre
tahsil edilen tecil faizlerinin bu Kanun hükümlerine dayanılarak red ve iadesi yapılmaz.
Ancak, bu Kanunun 3 üncü maddesinin uygulanmasına ilişkin olarak dava konusu olan tarhiyatlara karşılık
bu Kanunun yürürlük tarihinden önce ödeme yapılmış olması halinde, ödenen bu tutarlar vergi mahkemesinde devam eden davalar için
bu maddeden yararlanılmak üzere yapılan başvurular ile vergi mahkemesince verilmiş terkin kararları üzerine nakden ya da mahsuben iade edilebilir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararlarında Anayasa’nın 2., 10. ve 73. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca, birleştirilen dosyalarla ilgili değişik tarihlerde yapılan ilk incelemeler sonunda,
dosyalarda eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin raporlar, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleriyle
diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Birleştirme Kararı
25.2.2003 günlü, 4811 sayılı Vergi Barışı Kanunu’nun 20. maddesinin (2) numaralı bendinde yer alan “…vergi mahkemesinde…” ibaresinin iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin Esas: 2004/32 sayılı davanın,
aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle 2003/106 esas sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına,
esas incelemenin 2003/106 esas sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 12.5.2004 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
B- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
Başvuru kararında, Vergi Barışı Kanunu’nun 3. maddesi gereğince, itiraz veya temyiz safhalarında bulunan ikmalen,
re’sen ve idarece yapılmış tarhiyatlarda vergi barışından yararlanma olanağı getirilmesine karşın, söz konusu Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce vergi,
ceza ve gecikme faizlerini ödemiş olan ancak davaları temyiz ve itiraz safhasında bulunan mükelleflere 20. maddenin (2) numaralı bendinde yer alan “… vergi mahkemesinde …” ibaresi gereğince
nakden ya da mahsuben iadesi yapılamaması bunun da vergiyi zamanında veya zamanından önce ödememeyi teşvik etmesi,
dava evrelerine göre farklı düzenleme getirmesi ve vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı ilkesine uymaması nedeniyle
Anayasa’nın 2., 10. ve 73. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Vergi Barışı Kanunu’nun “iade edilmeyecek alacaklar” başlıklı 20. maddesinin (1) numaralı bendinde Yasa kapsamında yapılan ödemelerin red, iade ve mahsup edilemeyeceği,
(2) numaralı bendinde ise, Yasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce yapılan ödemeler ile 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun’un 48. maddesine göre
tahsil edilen tecil faizlerinin bu Yasa hükümlerine dayanılarak red ve iadesinin yapılamayacağı öngörülmüştür. (2) numaralı bendin ikinci tümcesinde ise bu kurala bir istisna getirilmiştir.
Buna göre, Yasa’nın 3. maddesinin uygulanmasına yönelik olarak,
dava konusu olan tarhiyatlara karşılık Vergi Barışı Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 27.2.2003’ten önce vergi,
ceza ve gecikme faizlerini ödemiş olanların başvurmaları halinde ve davaların “vergi mahkemesinde” devam etmesi koşuluyla
paralarını nakden veya mahsuben almalarına izin verilmekte,
buna karşılık, Bölge İdare Mahkemelerinde “itiraz” veya Danıştay’da “temyiz” aşamasında bulunan davalar için yapılmış ödemelerin nakden veya mahsuben iadesinin yapılmasına olanak bulunmamaktadır.
Diğer bir deyişle, 4811 sayılı Kanunun 3. maddesi, ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış tarhiyatlarla ilgili olarak Vergi Mahkemeleri,
Bölge İdare Mahkemeleri veya Danıştay nezdinde açılmış olan davaların tüm sürecini kapsamasına karşın,
iptali istenilen ibarenin yer aldığı (2) numaralı bentte sadece “vergi mahkemeleri” süreci esas alınmıştır.
Anayasa’nın 2. maddesinde tanımı yapılan hukuk devleti, insan haklarına saygılı ve bu hakları koruyan,
toplum hayatında adalete ve eşitliğe uygun bir hukuk düzeni kuran ve bu düzeni sürdürmekle kendini yükümlü sayan,
hukuk güvenliğini sağlayan bütün davranışlarında hukuk kurallarına ve Anayasa’ya uyan, işlem ve eylemleri yargı denetimine bağlı olan Devlettir.
Vergi Barışı Kanunu ile belirlenen koşulların yerine getirilmesi halinde vergi cezaları, gecikme zammı ve gecikme faizinin tahsilatından vazgeçmeyi,
vergi aslının ise tamamının tahsil edilmesini öngören düzenlemeler getirilmiştir.
Böylece, vergi tahsilatının hızlandırılarak kamu gelirlerinin artışının sağlanması amaçlanırken,
dava açılmaması ya da açılmış davalardan vazgeçilmesi koşulu ile ihtilaflı vergi alacaklarına ilişkin yargı organları ve vergi dairelerinde biriken dosyaların tasfiyesi hedeflenmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesi uyarınca Danıştay, bölge idare mahkemeleri,
idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının icaplarına göre idare,
gecikmeksizin işlem tesis etmeye veya eylemde bulunmaya mecburdur.
Ancak, haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen kararlar hakkında, bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem tesis edilir.
Aynı Yasa’nın 52. maddesine göre de,
temyiz veya itiraz yoluna başvurulmuş olması mahkeme kararının yürütülmesini durdurmayacağından tahakkuk eden verginin tahsiline engel olmayacaktır.
Konu bu sistem içinde değerlendirildiğinde,
henüz vergi mahkemelerinde devam eden davalarla yine bu mahkemelerce verilmiş terkin kararlarına konu olan kamu alacaklarının niteliği ile
temyiz ya da itiraz aşamasındaki kamu alacaklarının niteliği farklılık göstermektedir.
Vergi mahkemesince karara bağlanmamış kamu alacağının hazine aleyhine sonuçlanma ihtimali devam ettiğinden
hazine için bu belirsizliğin devam etmesi ve mükelleflerin davalarının itiraz ve temyiz yoluna gidilmeden
kamu alacağının tahsil edilebilir duruma getirilmesini teşvik amacının bu farklılığın doğmasına neden olduğu anlaşılmaktadır.
Vergi tahsilatının hızlandırılması, uyuşmazlıkların ortadan kaldırılması ve dolayısiyle
kamu yararı ile hukuk güvenliği arasındaki dengenin sağlanması amacıyla getirildiği anlaşılan bu düzenlemenin hukuk devleti ilkesine aykırı bir yönü görülmemiştir.
Anayasa’nın 10. maddesine göre Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Kanun önünde eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur.
Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı,
birbiriyle aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasının ve ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasının engellenmesidir.
Aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır.
Yasa önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez.
Durumlarındaki özellikler kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir.
Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
Vergi Barışı Kanunu’nun yayımlandığı 27.2.2003 tarihinden önce vergi mahkemelerinde devam eden davalarda henüz karar verilmeden
kendi istekleri ile vergi cezası ve gecikme faizine ilişkin borçlarını ödeyenler ile bu tür borçları ödemiş, ancak davalarını itiraz ya da temyiz yoluna başvurarak
devam ettiren mükellefler aynı hukuksal konumda olmadıklarından,
iptali istenilen “…vergi mahkemesinde…” ibaresi Anayasa’nın 10. maddesine aykırı değildir.
Kuralın yukarıda belirtilen getiriliş amacı gözetildiğinde, belli koşulların gerçekleşmesi halinde Devletin kamu alacağının bir kısmından vazgeçmesinin
vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı ilkesine aykırı olmadığı sonucuna varılmıştır.
Bu nedenlerle kural, Anayasa’nın 2., 10. ve 73. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
VI- SONUÇ
25.2.2003 günlü, 4811 sayılı “Vergi Barışı Kanunu”nun 20. maddesinin (2) numaralı bendinde yer alan “…vergi mahkemesinde…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 12.5.2004 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.