2004 Sayılı İ.İ.K. Anayasa Mahkemesi Kararı
2004 Sayılı İ.İ.K. Anayasa Mahkemesi Kararı
22 Kasım 2007 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 26708
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2004/20
Karar Sayısı : 2007/52
Karar Günü : 17.4.2007
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Zonguldak İcra Tetkik Mercii Hâkimliği
İTİRAZIN KONUSU : 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 4949 sayılı Yasa ile eklenen 336/a maddesinin Anayasa’nın 10. ve 38. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemidir.
I – OLAY
Yediemin olarak kendisine teslim edilen hacizli malları satış mahalline getirmeyen kişinin İcra ve İflas Kanunu’nun 336/a maddesine göre cezalandırılması istemiyle açılan davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II – İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“İptali istenilen madde: 2004 Sayılı İ.İ.K.nu değiştiren 4949 sayılı Yasanın 93. maddesi ile eklenen 336/a maddesi “Bu kanun uyarınca, muhafaza edilmek üzere kendisine rehin,
haciz, veya diğer herhangi bir sebeple teslim olunan malları icra dairesinin talebine rağmen yedi gün içinde icra dairesine teslim etmeyen kimse, alacaklının şikayeti üzerine tetkik merciince iki aydan altı aya kadar hafif hapisle cezalandırılır.” hükmü getirtilmiştir.
(336/a maddesinin gerekçesi: Halen uygulamada yedieminliği suiistimal suçundan verilen cezaların paraya çevrilebildiği veya tecil edilebildiği bilinen bir gerçektir.
Bu durum, cezanın caydırılıcılığını ortadan kaldırmakta ve yedieminliği suiistimal fiillerinin artmasına yol açmaktadır. 765 sayılı Türk Ceza Kanunun 276 ncı maddesine paralel yeni bir
madde İcra ve İflas Kanununa eklenerek, anılan suçlardan dolayı verilecek hürriyeti bağlayıcı cezaların para cezasına çevrilmemesi ve tecil edilmemesi sağlanmıştır.)
2004 Sayılı İ.İ.K. Anayasa Mahkemesi Kararı
İlgili Maddeler:
İ.İ.K.nun 352/b maddesi “Bu kanun uyarınca hükm olunan cezalar tecil edilemez. Hürriyeti bağlayıcı cezalar 647 Sayılı Cezaların İnfazı Hakkında Kanunun 4 üncü maddesinde yazılı para cezasına ve tedbirlere çevrilemez, failleri hakkında T.C.K.nun 119 uncu maddesi hükmü uygulanmaz.”
T.C.K.nun 276. maddesi: “Bir kimse muhafaza edilmek üzere kendisine resmen teslim olunan merhun veya mahcuz veya herhangi bir sebeple vaz’ıyed edilmiş olan malları kendisinin veya başkasının menfaati için saklar,
sahibine veya başkalarına verir veya tebdil veya lazım gelenlere teslimden imtina ederse üç aydan iki seneye kadar hapis ve otuz liradan üç yüz liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır.”
“Eğer suçlu merhun veya mahcuz veya herhangi bir sebeple vaz’ıyed edilmiş olan eşyanın sahibi ise verilecek ceza bir seneye kadar hapis ve on liradan yüzelli liraya kadar ağır para cezasıdır.”
2004 Sayılı İ.İ.K. Anayasa Mahkemesi Kararı
“Eğer cürüm muhafızın ihmalinden veya tedbirsizliğinden ileri gelmiş ise muhafız hakkında beş liradan yüz liraya kadar ağır para cezası hükmolunur.”
“Eğer eşyanın kıymeti az ise veya cürmün faili eşyayı veya bedelini takibat başlamazdan evvel geri verirse ceza altıda birden üçte bire kadar indirilir.”
T.C.K.nun 1. Maddesi: “Kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez. Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandırılmaz. Suçlar: cürüm veya kabahattir.”
T.C.K.nun 11. Maddesi : “Cürümlere mahsus cezalar şunlardır: İdam, Ağır Hapis, Hapis, Ağırcezayı nakdi, hidematı ammeden memnuiyet.
2004 Sayılı İ.İ.K. Anayasa Mahkemesi Kararı
Kabahatler için mevzu olan cezalar şunlardır: Hafif Hapis, Hafif cezayı nakdi.
Muayyen bir meslek ve sanatın tatili icrası. Bu kanunda şahsi hürriyeti tahdit eden cezalar tabirinden ağır hapis, ve hafif hapis cezaları murat olunur.”
T.C.K.nun 45. Maddesi: “Cürümde kastın bulunmaması cezayı kaldırır. Failin bir şeyi yapmasının veya yapmamasının neticesi olan bir fiilden dolayı kanunun o fiile ceza tertip ettiği ahval müstesnadır. Kabahatlerde kasıt sabit olmasa bile herkes kendi fiil veya ihmalinden mesuldür.
T.C.K.nun 102. Maddesi: “Kanunda başka türlü yazılmış olan ahvalin maadasında hukuku amme davası: …
Beş seneden ziyade olmamak üzere ağır hapis veya hidematı ammeden muvakkaten mahrumiyet cezalarını ve ağır para cezasını müstelzim cürümlerde beş sene, …
Bir aydan ziyade hafif hapis veya otuz liradan ziyade hafif para cezasını müstelzim fiillerde iki sene, … geçmesiyle ortadan kalkar…”
T.C.K.nun 112. Maddesi: “Bu maddede yazılı cezalar aşağıdaki müddetlerin mürur ile ortadan kalkar…
Beş seneye kadar ağır hapis veyahut hapis cezaları ile ağır cezayı nakdi … hükümleri on sene …
Bir aydan ziyade hafif hapis … yahut otuz liradan ziyade hafif cezayi nakdi hükümleri dört sene, … geçmesiyle ortadan kalkar…”
C.İ.H.K.un Madde 4: “Ağır hapis hariç kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar, suçlunun kişiliğine, sair hallerine suçun işlenmesindeki özelliklere göre mahkemece: … ağır para cezasına, … çevrilebilir…”
Madde 6: “Adliye mahkemelerince para cezasından başka bir ceza ile mahkum olmayan kimse, işlediği bir suçtan dolayı ağır veya hafif para veya bir yıla kadar (bir yıl dahil) ağır
hapis veya iki yıla kadar (iki yıl dahil) hapis veya hafif hapis cezalarından biriyle mahkum olur ve geçmişteki hali suç işleme hususunda eğilimine göre cezasının ertelenmesi ileride
suç işlemekten çekinmesine sebep olacağı hakkında mahkemece kanaat edinilirse bu cezanın ertelenmesine hükmolunabilir. Bu halde ertelenmenin sebebi hükümde yazılır…”
İDDİANIN DAYALI OLDUĞU T.C. ANAYASASININ HÜKÜMLERİ:
T.C. Anayasasının l0. Maddesi “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiç bir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idari makamları tüm işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
T.C. Anayasasının 38. Maddesi: “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz;
kimseye suç işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsidir… Hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.
Genel müsadere cezası verilemez…”
Aynı eylemin farklı yasalarda hem cürüm hem de kabahat olarak düzenlenmesi, bu eylemleri suç olarak işleyen kimseler arasında farklı cezanın uygulaması neticesinde
eşitsizlik yaratacaktır. Türk Ceza Kanununun 276 ncı maddesinde yedieminlik suçunu işleyen kimselere verilen cezaların uygulayıcı hakimin takdiri ile paraya çevrilmesi veya tecil edilmesi; değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 336/a maddesinde tanımlanan eylemi (aynı suçu) işleyenlere verilen cezanın paraya çevrilmemesi ve ertelenmemesi;
suçu sabit görüldüğünde bu madde hükmü gereğince cezanın infazının derhal uygulamaya konulması ve sanıkların cezaevine alınması mümkün olduğundan sonuç olarak kişinin hürriyeti tahdit edilip verilen cezanın paraya çevrilmemesi veya ertelenmemesi neticesinde telafisi mümkün olmayan ağır sonuçlar doğuracağından YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI kanaati ve düşüncesi ile;
Uygulanması istenilen İ.İ.K.nun 336/a maddesinde tarifini bulan Yedieminlik müessesesi önceleri T.C.K.nun ikinci kitap üçüncü bap “Devlet idaresi aleyhinde işlenen cürümler” onuncu fasıl “Mühür fekki ve hükümetin muhafazasında bulunan eşyayı çalmak” bölümü altında 276 ncı madde olarak düzenlenmiştir
Yedieminlik görevini suistimal olarak tarif edilen suçu: Ancak yediemin sıfatı bulunan kişi işleyebilir. Yediemin kedisine rehinli, hacizli veya resmen el konulmuş malları resmen teslim edilen kişidir. TC.K.nun 276 ncı maddesindeki suçun maddi öğesi:
Eşyanın saklanması, başkasına verilmesi, değiştirilmesi, teslimden kaçınmasıyla oluşur. Suçun oluşmasına bu davranışlardan birinin yapılmış olması yeterlidir. Yediemin suçunda korunmak istenen yarar kamu idaresinin güvenilirliği sağlamaktır.
T.C.K.nunda suçlar; cürüm ve Kabahat olarak iki kısımda incelenebilir. Bu suçlar arasıdaki fark T.C.K.nun 45 inci maddesinde düzenlenmiştir. “Cürümde kastın bulunmaması cezayı kaldırır.” Kabahatlerde kasıt sabit olmasa bile herkes kendi fiil veya ihmalinden mesul olur.
T.C.K.nun l inci maddesinde suçun unsurlarından olan “yasallık ilkesi” ele alınmıştır. Maddeye göre yasaların açıkça suç saymadığı bir eylemden dolayı kimseye ceza verilemeyeceği gibi,
“kimse yasalarda öngörülen cezalardan başka bir ceza ile de cezalandırılamaz. Yasada tanımını bulan yedieminlik eylemi T.C.K.nda 276 ncı maddesinde cürüm ve İ.İ.K.nda
değişiklik öngören ve 4949 sayılı Yasa ile eklenen 336/a maddesinde ise kabahat olarak düzenlenmiştir İ.İ.K.nda eklenen 336/a maddesi ile T.C.K.nun 276 ncı maddesine paralel
hüküm getirildiği belirtilmiş ancak T.C.K.nun 276 ncı maddesi cürüm ve İ.İ.K.nun 336/a maddesindeki suç kabahat olarak düzenlenmesi;
ve İ.İ.K.nun 336/a maddesinin tek fıkra T.C.K.nun birden fazla fıkra hükmünü içermesi cezadan indirim öngören maddenin diğer fıkralarının İ.İ.K.nun 336/a maddesine alınmaması
yedieminlik suçunu işleyen kimseler arasında cezanın oransal olarak düzenlenmesine yer verilmemesi aynı eylemi suç olarak işleyenler arasında yani aynı durumda olan kişilerle
farklı ceza uygulanmasına yer verilmesi T.C. Anayasanın l0 uncu maddesi “Eşitlik İlkesine” ve 38 inci maddesine aykırılık oluşturmaktadır. T.C.K.nun 276 ncı maddesi halen yürürlüktedir.
T.C.K.nun 11 inci maddesi (Suça) göre cürüm ve kabahat olarak ikiye ayrılmıştır. Cürüm cezaları ile kabahat cezaları kendi aralarında ağırlık derecelerine göre maddede gösterilen biçimde tek, tek sıralanmıştır.
Cürüm cezaları; müebbet, ağır hapis, hapis, ağır para cezası ve kamu hizmetlerinden yasaklılık olarak sayılmış;
Kabahat cezaları ise; Hafif hapis, Hafif para cezası ve meslek sanatın tatili olarak belirlenmiştir. Cürüm ve Kabahatler temel ceza niteliğindedir. Doğrudan doğruya suçun karşılığı olan cezalardır.
Cezaları şiddet bakımından da tefrikini yapmak gerekir; Cürüm cezaları kabahat cezalarından daha ağırdır. Cürüm cezaları kendi aralarında kabahat cezaları da kendi aralarında T.C.K.nun 11 inci maddesinde gösterilen sıraya göre şiddet farkı arz ederler.
Suç ve cezanın yasa koyucu tarafından belirlenmesi ve yasayla açıklanması kişiler için güvence oluşturur. Suç ve cezalar sadece T.C.K.nunda değil ceza hükümlerini taşıyan özel kanunlarda da yer almaktadır.
Özel kanunlar suçu cezalandırmak için T.C.K.na atıfta bulunmuşlardır. Aynı eylemin T.C.K.nda (Genel kanun) cürüm. İ.İ.K.nunda (Özel kanun) kabahat olarak düzenlenmesi, aynı eylemi suç olarak işleyen kişilere farklı ceza uygulanması sonucuna yol açacağından; bu durum T.C. Anayasasının 10 uncu maddesinde düzenlenen “Eşitlik İlkesi” ne aykırılık oluşturur.
Diğer taraftan 647 sayılı C.İ.H.K.nun 4 ve 6 ncı maddesi “kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın para cezasına veya yasada sayılan tedbirlerden birine çevrilip çevrilmemesine veya ertelenmesine karar verilirken nelerin ölçü olarak alınacağı düzenlenmiştir.
Bu ölçüler sanığın kişiliği, sair halleri ve suçun işlenmesindeki özellikler esas alınmakta ve hangi hallerde sanığa verilecek cezanın ertelenip ertelenemeyeceğine karar verilirken suçun niteliğine değil sanığın kişiliğine (“şahsileştirme prensibine”) göre hareket edilmektedir.
Aynı eylemin hem cürüm ve hem de kabahat olarak düzenlenmesi suçun “yasalık ilkesi” ile bağdaşmamaktadır. Ayrıca cürümde kastın varlığını arayan T.C.K.nun 45 inci maddesinin amacına da uygun bir düzenleme olamaz.
İ.İ.K.ndan doğan yedieminlik suçunu işleyen kimsenin suçu kabahat ve müeyyidesi hafif hapis; T.C.K.nun 276 ncı maddesindeki suçu işleyen kimsenin suçu ise cürüm ve müeyyidesi de hapis cezası,
olduğundan kasıtla işlenen cürüm suçuna verilecek kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı hapis cezası para cezasına çevrilebildiği halde kabahat suçuna verilen hafif hapis cezası para cezasına çevrilemeyecek ve ertelenemeyecek bu düzenleme 647 Sayılı
C.İ.H.K.nun düzenleniş amacına uygun bulunmamakta ve kanunu uygulayıcı hakimin takdir hakkını sınırlandırmaktadır. Bu durum Ceza kuralları ve Hukukun Temel İlkeleri ile de bağdaşmamaktadır. Ve aynı eylemi suç olarak işleyenler arasında farklı düzenleme yapılması T.C. Anayasasının 10 uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Hangi eylemlerin toplumsal tehlike bakımından daha ağır olduğunu yasa koyucu çeşitli durumları dikkate alarak tayin edebilir.
Çağa ve yere göre değişen bu nedenlerde nispi bir nitelik taşıyan bir ölçü vardır. Önceden cürüm olan bir fiilin sonradan kabahat olarak düzenlenmesi veya kabahat olan bir fiilin sonradan cürüm olarak yasa koyucu tarafından düzenlenmesi mümkündür. Hatta yasa koyucu bir eylemi suç olmaktan da çıkartabilir.
Toplumsal tehlikenin varlığından bahsederek yedieminlik suçuna verilen cezaların caydırıcı özelliği kalmadığını açıklayan yasa koyucunun cürüm olan bir suçu kabahat olarak düzenlenmesi dahi hukukun temel ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Ekonomik suça ekonomik ceza modern hukuk sistemlerinde uygulanmaktadır.
Artık cebri icrası konusu borçlunun “şahıs varlığı” olmayıp, “mal varlığı”dır. Yani günümüzde, cebri icra, borçlunun malvarlığına yöneliktir. Başka bir değişle “şahıs üzerinde cebri icranın yerini mal üzerinde cebri icra almıştır.
Yeni düzenleme de suç işleyen sanığın borcunu ödeyinceye kadar cezaevinde kalması öngörülmektedir. Bu durum İcra ve İflas Kanununun ruhuna ve yorumuna aykırıdır. Keza bu durum T.C. Anayasasının 38 inci maddesine aykırılık oluşturur.
Yargılama usulleri de farklı düzenlenmiştir. Cürümlerle kabahatlere uygulanacak hükümler arasında önemli farklar vardır. Cürümde kastın varlığı genel kural olduğu halde kabahatlerde yalnız taksirin varlığı yeterlidir.
Ayrıca infaz hükümleri, tecil, deneme süresi, zamanaşımı süreleri farkıdır. Ön ödeme ve ceza muhakemesi hukuku yönünden de farklılıklar mevcuttur.
Aynı eylemin hem cürüm ve hem de kabahat alarak farklı yasalarca farklı düzenlenmesi zamanaşımı müessesesinin lafzına ve ruhuna aykırılık oluşturur.
Aynı eylemi suç olarak işleyenler arasında farklı uygulama yapılması T.C. Anayasasının 10 uncu ve 38.inci maddelerine aykırıdır.
Cezalandırma Devlete özgü bir hak ve yetkidir. Bu alandaki Devlet Egemenliğinin sınırı da anayasalarca belirlenmektedir. Anayasanın l0 uncu ve 38 inci maddelerinde söz konusu egemenliği sınırlayan ilke ve esaslar
“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kimseye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. Kimse işlendiği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Genel müsadere cezası verilemez. Ceza sorumluluğu şahsidir. Hiç kimse kanunen tabii olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.
Hiç kimse yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirmemesinden dolayı özgürlüğünden alıkonulamaz.” biçiminde belirtilmiştir.
Bu sınırlama ve ilkeler ışığında hangi fillerin suç sayılacağı ne tür ceza ile cezalandırılacağını, hangi hallerin cezadan bağışıklığı gerektirdiğini, ne gibi hallerde cezanın artırılacağı yada hafifletileceğini ve hangi ceza tedbirlerinin alınacağını saptamak kanun koyucunun değerlendirilmesine bırakılmıştır.
Kişiye ceza verme hakkının özünü adaletle sınırlandırılmış toplumsal yarar düşüncesi oluşturur. Bunun doğal sonucu olarak kanun koyucu bir düzenlemeye giderken kamu yararını en az kişi yararı kadar düşünmek ve gözetmek, ve aralarında adaletli bir denge kurmak zorundadır.
Suç işleyen kişileri cezalandırmak böylece bozulan düzeni iade etmek hukuk devletinin başta gelen ödevlerindendir. Hukukun Temel İlkelerine ve ceza kurallarına ters düşen bir kanun hükmümün aynı zamanda Anayasa’ya da aykırı olacağına kuşku yoktur.
2004 sayılı İ.İK.nu değiştiren 4949 sayılı Yasanın 93 üncü maddesi ile İ.İ.K.na eklenen İ.İ.K.nun 336/a maddesi aynı suçu işleyenler arasında haklı bir nedene dayanmayan bir ayrıcalık yaratmaktadır.
Böylece aynı suç için getirilen farklı uygulamanın haklı, yerinde ve hukuken savunulabilen bir nedene de dayanmadığı ortaya çıkmaktadır.
Bu gerekçelerle 4949 sayılı Yasanın 93. maddesi ile 2004 sayılı İ.İ.K.na eklenen 336/a maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına dair aşağıdaki gibi karar verilmiştir.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: 4949 Sayılı Yasanın 93. maddesi ile değişik 2004 sayılı İ.İ.K.na eklenen 336/a maddesinin Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 10 uncu ve 38 inci maddelerine aykırı bulunan değişik 2004 sayılı İ.İ.K.nun 336/a maddesindeki “bu kanun uyarınca,
muhafaza edilmek üzere kendisine rehin, haciz veya diğer herhangi bir sebeple teslim olunan malları icra dairesinin talebine rağmen yedi gün içinde icra dairesine teslim etmeyen kimse,
alacaklının şikayeti üzerine tetkik merciince iki aydan altı aya kadar hafif hapisle cezalandırılır.” hükmünün YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI VE İPTALİ için Anayasanın 152/1. maddesince re’sen Anayasa Mahkemesine başvurulmasına,
Anayasa Mahkemesinin bu konuda karar verinceye kadar davanın ERTELENMESİNE, Anayasanın 152/3. maddesi gereğince belirtilen süre sonunda dosyanın re’sen ele alınmasına duruşmanın 13/04/2004 günü saat 09.00 bırakılmasına karar verildi.”
III – YASA METİNLERİ
A – İtiraz Konusu Yasa Kuralları
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 4949 sayılı Yasa’nın 93. maddesi ile eklenen 336/a maddesi şöyledir:
“Bu Kanun uyarınca, muhafaza edilmek üzere kendisine rehin, haciz veya diğer herhangi bir sebeple teslim olunan malları icra dairesinin talebine rağmen yedi gün içinde icra dairesine teslim etmeyen kimse,
alacaklının şikayeti üzerine icra mahkemesince iki aydan altı aya kadar hafif hapisle cezalandırılır.” MADDE 336/a – (…) (Madde 336/a, 1.6.2005 tarih ve 25832 sayılı Mükerrer R.G.’de yayımlanan, 31.5.2005 tarih ve 5358 sayılı Kanunun 23. maddesi hükmü gereğince yürürlükten kaldırılmıştır.)
B – Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 10. ve 38. maddelerine dayanılmıştır.
IV – İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Ali HÜNER,
Fulya KANTARCIOĞLU, Aysel PEKİNER, Tülay TUĞCU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fazıl SAĞLAM ve A. Necmi ÖZLER’in katılmalarıyla 31.3.2004 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında,
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma isteminin bu konudaki raporun hazırlanmasından sonra karara bağlanmasına oybirliğiyle karar verilmiştir.
V – ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, yedieminlik görevini kötüye kullanma eyleminin 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda cürüm olarak düzenlendiği halde, İcra ve İflas Kanunu’nda kabahat olarak düzenlendiği,
Türk Ceza Kanunu’na göre verilen cezaların para cezasına çevrilebildiği ve ertelenebildiği, oysa İcra ve İflas Kanunu uyarınca verilen cezaların ertelenemediği ve para cezasına çevrilemediği,
bu durumun aynı eylemi işleyen kişiler arasında eşitsizlik doğurduğu, bu nedenle kuralın Anayasanın 10. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 10. maddesinin birinci fıkrasında herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin
kanun önünde eşit olduğu belirtilmiş, 38. maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise kimsenin, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamayacağı,
kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemeyeceği, suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki hükümlerin uygulanacağı,
ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerinin ancak kanunla konulacağı, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimsenin suçlu sayılamayacağı kurala bağlanmıştır.
Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir.
Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir.
Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir.
Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.
2004 Sayılı İ.İ.K. Anayasa Mahkemesi Kararı
İcra ve İflas Kanunu’na 4949 sayılı Yasa’nın 93. maddesi ile eklenen 336/a maddesinde, bu Kanun uyarınca, muhafaza edilmek üzere kendisine rehin,
haciz veya diğer herhangi bir sebeple teslim olunan malları icra dairesinin talebine rağmen yedi gün içinde icra dairesine teslim etmeyen kimsenin alacaklının şikâyeti üzerine icra mahkemesince iki aydan altı aya kadar hafif hapis cezasıyla cezalandırılması öngörülmüştür.
4949 sayılı Yasa’nın gerekçesinde, İcra ve İflas Kanunu kurallarına göre kendisine resmen mal teslim edilen kimselerin bu malları teslimden imtina etmelerinin yaygınlaşması ve
Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre yedieminliği suiistimal edenlere verilen cezanın tecil edilebilmesi ve/veya para cezasına çevrilebilmesi nedeniyle,
2004 Sayılı İ.İ.K. Anayasa Mahkemesi Kararı
cezanın caydırıcılığını sağlamak üzere nitelik ve süre olarak daha hafif, ancak erteleme ve para cezasına çevrilme olanağının ortadan kaldırıldığı bir düzenlemenin öngörüldüğü belirtilmiştir.
İcra ve İflas Kanunu’na göre yediemine mal teslim edilmesinin amacı, borçlunun elinde bulunan malın haczedilerek alacaklının haklarının korunması ve gerektiğinde satılarak alacaklının alacağının tahsil edilmesini sağlamaktır.
Diğer yasalar uyarınca yediemine mal teslim edilmesinin amacı ise bu yasalarda belirtilen amacı gerçekleştirmeye yöneliktir ve her iki yaptırım arasında amaç bakımından farklılık bulunmaktadır. Bu nedenle,
farklı durumda olanlara farklı yasa kurallarının öngörülmesi ve yaptırım olarak bu kuralların uygulanması eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Mülga Türk Ceza Kanunu’nun 11. maddesinde cürümlere ve kabahatlere verilecek cezalar belirtilmiştir.
2004 Sayılı İ.İ.K. Anayasa Mahkemesi Kararı
Buna göre, cürümlere verilecek cezalar; ağır hapis, hapis, ağır para cezası, kamu hizmetlerinden men cezası olarak sayılmış, kabahatler için verilebilecek cezalar ise hafif hapis, hafif para cezası ile muayyen bir meslek ve sanatın yürütülmesinden men cezası olarak belirtilmiştir.
Aynı Yasanın 276. maddesinde belirtilen eylemler için hapis cezası öngörüldüğünden bu eylemler yasa koyucu tarafından cürüm, İcra ve İflas Kanunu’na 4949 sayılı Yasa ile eklenen 336/a maddede belirtilen eylemler ise hafif hapis cezası öngörülmesi nedeniyle kabahat olarak nitelendirilmektedir.
Yasa koyucunun Anayasa kuralları ve hukukun genel ilkeleri çerçevesinde kalmak koşuluyla hangi eylemlerin suç oluşturacağını
, bu suçlara verilecek cezaları, ağırlaştırıcı ve hafifletici nedenleri belirleme konusunda yetkisi bulunduğundan, İcra ve İflas Kanunu kuralları uyarınca kendisine mal teslim edilenlerin bu malları teslim etmeme eyleminin kabahat olarak kabul edilmesi,
2004 Sayılı İ.İ.K. Anayasa Mahkemesi Kararı
diğer yasalara göre kendisine mal teslim edilenlerin bu malları teslim etmelerinin cürüm olarak kabul edilmesi yasakoyucunun takdir alanı içindedir.
Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 10. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
VI – YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
Anayasa Mahkemesi’nin 17.4.2007 günlü toplantısında, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 4949 sayılı Yasa ile eklenen 336/a maddesine yönelik itiraz başvurusu 17.4.2007 günlü,
E.2004/20, K.2007/52 sayılı kararla reddedildiğinden, bu maddeye ilişkin yürürlüğün durdurulması istemi oybirliği ile reddedilmiştir.
2004 Sayılı İ.İ.K. Anayasa Mahkemesi Kararı
VII – SONUÇ
9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 4949 sayılı Yasa ile eklenen 336/a maddesinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 17.4.2007 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.,