Anayasa Mahkemesi Kararı E.2010/116
Anayasa Mahkemesi Kararı E.2010/116
21 Ekim 2011 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 28091
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2010/116
Karar Sayısı : 2011/118
Karar Günü : 7.7.2011
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun;
1- 160. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “… ile diğer mensupları…” ibaresinin,
2- 161. maddesinin birinci cümlesinin,
Anayasa’nın 2., 10. ve 38. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Sanık hakkında, Bankacılık Kanununda yer alan nitelikli zimmet suçu işlendiğinden bahisle açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“I- Hukuksal Düzenleme:
a) İptali İstenilen Düzenleme:
Bankacılık Kanunu
Madde 160- Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen
evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları,
altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkum edilirler.
Madde 161-Bu Kanuna göre suç teşkil eden hareket ve fiiller başka kanunlara göre de cezayı gerektirdiği takdirde, failleri hakkında en ağır cezayı gerektiren maddesi uygulanır. …
b) Aykırılık Oluşturduğu Anayasa Maddeleri:
Madde 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru,
milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
Madde 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
…
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
Madde 38 – Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
II- Anayasa’ya Aykırılık Gerekçesi:
a) Eşitlik İlkesi Yönünden:
Nitelikli Zimmet suçunun yaptırımı 5237 sayılı T.C.K.’nin 247/1, 2 maddelerinde 7,5 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası olarak belirlenmişken,
aynı suç için Bankacılık Kanununun 160/1, 2 maddelerinde banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları yönünden cezanın alt sınırının 12 yıl hapis cezasından az olamayacağı hükme bağlanmıştır.
Bankacılık Kanununun 160/1 ve 2 maddelerinde zimmet suçu için daha ağır bir yaptırım öngörülmesinin nedeni,
finans sektöründen kaynaklı üst üste yaşanan ekonomik krizler sonrası kamuoyunda “banka hortumlamak” şeklinde kavramlaştırılmış olan ve krizlerin tetikleyicisi olan fiillere karşı kamuoyunun duyarlılığına cevap vermektedir.
Bu düzenleme ile amaçlanan “banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri”nin eylem ve işlemlerinin toplumsal etkileri ve
kamu düzeni üzerindeki sonuçları gözetilerek özel bir hükümle daha ağır bir yaptırıma tabi tutulmalarının sağlanmasıdır.
Bu yüzden, Bankacılık Kanununun 160’ıncı maddesinde “banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri” şeklindeki ifadeden sonra
“diğer mensupları” sözcüklerine yer verilmek suretiyle sıradan bir banka çalışanının genel müdürler düzeyinde sorumlu kılınması,
yani hukuksal deyimiyle “tipe uygun” aynı fiili icra eden diğer faillerden (zimmetine para geçiren herhangi bir kamu görevlisinden)
daha ağır yaptırıma muhatap edilmesi negatif bir hak ihlalidir ve Anayasa’nın 10’uncu maddesinde ifadesini bulan “Eşitlik ilkesi’ne aykırıdır.
b) Hukuk Devleti İlkesi Yönünden:
Bankacılık Kanunu ile korunan hukuksal değer “finansal piyasalara ve finansal kurumlara güven”dir. Türk Ceza Kanununun 247’nci maddesi ile korunan hukuksal değer ise
“kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi”dir. Finans kuruluşları ekonomik niteliklidir. Kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi ise
kamu düzeni ve güvenliği ile ilgilidir. Hukuksal değerler hiyerarşisi bakımından kamu düzeni ve güvenirliği, finansal kuruluşların güvenirliğinden önce gelir.
Daha yüksek bir değer alanının, kendisinden daha altta olan bir alana göre daha az korunuyor olması “Hukuk Devleti ilkesi” ile de bağdaşmamaktadır.
c) Kanunilik İlkesi Yönünden:
Hukukumuzda “Suçta Ve Cezada Kanunilik” olarak kavramlaştırılan ve 1982 Anayasası’nın 38/1 maddesinde düzenlenen ilke Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 7’nci maddesinde yer almaktadır.
Maddede “hiç kimsenin işlendiği zaman milli veya milletlerarası hukuka göre bir suç teşkil etmeyen bir fiil veya ihmalden dolayı mahkum edilemeyeceği ve suç işlendiği zaman tertibi gereken cezadan daha ağır bir cezaya da çarptırılamayacağı” hükme bağlanmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi konuyu değerlendirdiği bir kararında şu görüşleri dile getirmiştir: “Mahkemenin görüşüne göre aşağıdakiler
“kanun tarafından öngörülmüş olma” ifadesinden çıkan iki gerekliliktir. Öncelikle, hukuk yeterince erişilebilir olmalıdır: Yurttaşın elinde,
yasa kurallarının uygun olanlarının eldeki olaya uygulanabildiğine dair bir gösterge olmalıdır, ikinci olarak, bir kural kişinin davranışını belirlemesine imkan verecek açıklıkla düzenlenmemiş olursa
“yasa” olarak kabul edilemez: birey, -eğer gerekiyorsa uygun bir tavsiye ile- makul bir dereceye kadar,
belli koşullar altında, belli bir davranışın hangi sonuçları doğurabildiğini öngörebilmelidir. Bu sonuçların mutlak bir kesinlikle öngörülebilir olması gerekmez.
Deneyimler bunun olanaklı olmadığını da göstermektedir. Ayrıca, kesin bir şekilde öngörebilme çok arzulanan bir şey iken,
aşırıya kaçan bir sertliği beraberinde getirebilir, yasa değişime ayak uydurabilecek bir yapıda olmalıdır.
Bu yüzden hukuk kuralları kaçınılmaz bir şekilde, az veya çok, belirsiz/muğlak bir şekilde ifade edilmiştir ki, bu hukuk kurallarının yorumu ve uygulanışı uygulamanın sorunudur.” (29.03.1979 tarihli Sunday Times/Birleşik Krallık kararı, parag.49)
Bu ilke gereğince öncelikle yasaya erişim kolay olmalıdır. Elbette ki temel ceza yasası dışında, özel kanunlarla da suç ihdas edilebilir.
Ancak bu mevcut ceza yasasındaki belirli bir konudaki düzenlemenin yetersizliği (ş.abacı) nedeniyle, özel bir düzenleme yapma gerekliliğinin ortaya çıkması üzerine
söz konusu olabilir. Aksi halde, her özel alanın özel bir düzenlemeye konu edilmesi halinde ceza mevzuatı dağınıklaşacağı için birey açısından erişilebilirliği zorlaşacağı gibi,
uygulayıcılar alanında yaratabileceği zihin bulanıklığı nedeniyle uygulama birliğini bozabilecektir.
Bütün bunlar ise “Hukuk Devletinin” “Kanunilik İlkesi” ile çelişeceğinden Anayasaya aykırılık oluşturur.
Bu ilke gereğince ikinci olarak, yasa hükmüne erişen bir bireyin bunu anlayabilmesi ve davranışlarını bu yasaya uygun şekilde düzenleyebilmesi için
“hangi fiillerin suç oluşturduğunun” ve “hangi fiil için ne tür bir yaptırım belirlendiğinin” kanunda yeterli bir açıklıkta belirtilmesi gerekir.
Oysa 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 161’inci maddesinde “bu Kanuna göre suç teşkil eden hareket ve fiillerin başka kanunlara göre
de cezayı gerektirmesi halinde, fail hakkında en ağır cezayı gerektiren kanun maddesinin uygulanacağı” hükmüne yer verilmekle,
banka görevlilerinin zimmeti yönünden “hangi fiillerin suç kabul edileceği” ve “suç kabul edilecek fiiller için ne tür bir yaptırım uygulanacağı” belirsiz bırakılarak “Kanunilik İlkesi” açıkça çiğnenmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenler ile;
1) 5411 sayılı Bankacılık Kanununun; 160’ncı maddesinin 1’inci fıkrasında yer alan “ile diğer mensupları,” sözcüklerinin, Anayasa’nın 2’nci maddesi ile 10’uncu maddesinin 1 ve 5’inci fıkralarına aykırı olduğuna,
b) 161’ inci maddesinin l’inci cümlesinin, Anayasa’nın 38’inci maddesinin l’inci fıkrasına aykırı olduğuna ve bu maddelerin iptalleri için AMKYUHK’nun 28/1 maddesi gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulmasına,
2) Kararın ve dosyanın konu ile ilgili belgelerinin onaylı birer örneğinin Anayasa Mahkemesine gönderilmesine,
3) Anayasa Mahkemesi Genel Sekreterliğince dosyamızın kaleme havale edildiğinin bildirildiği tarihten itibaren,
görülmekte olan davanın incelemesinin AMKYUHK’nun 28/2 maddesi gereğince beş ay sonraya bırakılmasına,
İlişkin olarak dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu oybirliği ile karar verildi. 17/09/2010”
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1) 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun itiraz konusu ibareyi de içeren 160. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
“Görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya
diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları,
altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılacakları gibi bankanın uğradığı zararı tazmine mahkûm edilirler.”
2) 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun itiraz konusu cümleyi de içeren 161. maddesi şöyledir:
“Bu Kanuna göre suç teşkil eden hareket ve fiiller başka kanunlara göre de cezayı gerektirdiği takdirde,
failleri hakkında en ağır cezayı gerektiren kanun maddesi uygulanır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun sorumluluğu gerektiren hükümleri saklıdır.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Mahkeme, başvuru kararında Anayasa’nın 2., 10. ve 38. maddelerine dayanmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi hükmü uyarınca Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU,
Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN,
Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN ve Celal Mümtaz AKINCI’nın katılımlarıyla yapılan ilk inceleme toplantısında;
1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca,
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılmadan,
Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin çalışmasına bir engel bulunmadığına,
Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nınkarşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE,
6.1.2011 gününde karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A) 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 160. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasında Yer Alan “…ile diğer mensupları…” İbaresinin İncelenmesi
Başvuru kararında; kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişinin kamu düzeni ve güvenliği ile ilgili olması nedeniyle Türk Ceza Kanunu’nun 247. maddesi ile
korunan hukuksal değerin “kamu idaresinin güvenilirliği ve işleyişi” olduğu, finans kuruluşlarının ekonomik nitelikli olması nedeniyle Bankacılık Kanunu ile
korunan hukuksal değerin “finansal piyasalara ve finansal kurumlara güven”in olduğu, hukuksal değerler hiyerarşisi bakımından kamu düzeni ve güvenliğinin,
finansal kuruluşların güvenirliğinden önce geldiği, bu nedenle, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nda yer alan zimmet suçunun
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda yer alan nitelikli zimmet suçundan daha ağır bir yaptırım öngörüyor olmasının hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmadığı,
5411 sayılı Yasa’da yer alan zimmet suçu için daha ağır bir yaptırım öngörülmesinin, finans sektöründen kaynaklı üst üste yaşanan
ekonomik krizler sonrası kamuoyunun duyarlılığına cevap vermek olduğu, bu düzenleme ile amaçlananın
“banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri”nin eylem ve işlemlerinin toplumsal etkileri ve kamu düzeni üzerindeki sonuçları gözetilerek özel bir hükümle daha ağır bir yaptırıma tâbi tutulmalarının sağlanması olduğu,
itiraz konusu ibarenin sıradan bir banka çalışanını genel müdürler düzeyinde sorumlu kılması nedeniyle negatif bir hak ihlali olarak Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren,
eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan,
yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinde yasa koyucu, Anayasa kurallarına bağlı olmak koşuluyla ihtiyaç duyduğu düzenlemeyi yapma yetkisine sahiptir.
Anayasa’nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur.
Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında
aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan
kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik,
herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı,
ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
İtiraz konusu ibare ile, 5411 sayılı Yasa’da yer alan zimmet suçunun fail kapsamına, banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri yanında bankada çalışan diğer mensupların da dâhil olduğu öngörülmektedir.
Bankalar, her ülkede para piyasasının oluşması ve işletilmesinde önemli bir rol oynar. Ülke ekonomisi içerisindeki bu önemli rolü nedeniyle
bankacılık sisteminde meydana gelebilecek herhangi bir aksaklık başta tasarruf sahipleri olmak üzere tüm ekonomik sistemi etkileyebilmektedir.
Bir güven kurumu olan bankalar tarafından yürütülen mevduat kabul etmek, mevduat sahiplerini yönlendirerek malvarlığına ilişkin değerleri idare etmek ve
finans piyasalarındaki ödeme trafiğini yönetmek gibi faaliyetler malvarlığı değerlerinin bankalar nezdinde çok yüksek finansal değerleri bulmasına neden olmaktadır.
Hukuk devletinde, ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler bakımından yasakoyucu, Anayasa’nın temel ilkelerine ve
ceza hukukunun ana kurallarına bağlı kalmak koşuluyla, toplumda belli eylemlerin suç sayılıp sayılmaması, suç sayıldıkları takdirde hangi çeşit ve ölçüde
ceza yaptırımları veya ceza yaptırımına seçenek yaptırımlarla karşılanacağı, hangi hâl ve hareketlerin ağırlaştırıcı ya da hafifletici öge olarak kabul edileceği gibi
konularda takdir yetkisine sahiptir. Finansal piyasalara ve finansal kurumlara güvenin sağlanması, kamu düzeni ve güvenliğinin
temininden ayrı değerlendirilebilecek bir husus olmayıp, finansal piyasalara ve kurumlara güvenin sağlanması da kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanmasının önemli bir unsurudur.
Bu bağlamda, yasakoyucunun, bir güven kurumu olan bankaların güvenilirliğini sağlamak ve bu güvenilirliği devam ettirmek amacıyla,
eylemin toplumda ve ekonomik hayatta yaratabileceği etkiler ile işlenme oranında ortaya çıkabilecek artışların kamu düzeni ve güvenliğine etkisini de dikkate alarak,
ceza siyasetinin bir gereği olarak takdir yetkisi kapsamında banka mensupları tarafından işlenen zimmet suçunu,
Türk Ceza Kanunu’nda düzenlemek yerine Bankacılık Kanunu’nda özel bir düzenleme yaparak daha ağır bir yaptırıma tâbi tutmasında hukuk devleti ilkesine aykırılık bulunmamaktadır.
İtiraz konusu ibarenin yer aldığı 5411 sayılı Yasa’nın 160. maddesinde yasakoyucu, banka zimmeti suçunun faillerini belirlemiştir.
Maddede fail olarak, yerine getirilen görevin önemi dolayısıyla yönetim kurulu başkan ve üyeleri yanında bankada çalışan diğer banka mensupları da fail kapsamına alınmıştır.
Belirlenen kişilerin fail olabilmesi için bu kişilerin, banka zimmeti suçunun konusu olan para veya para yerine geçen diğer malların zilyetliğinin
kendisine devredilmiş olması veya bu malları koruma ve gözetim yükümlülüğünün bulunması gerekmektedir.
Yönetim kurulu başkan ve üyeleri dışında kalan diğer banka mensuplarının işleyeceği zimmet suçunun da finansal piyasalar ve finansal kurumlara
duyulan güvene verebileceği zarar göz önüne alındığında, aynı yükümlülüklere tâbi olan banka yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile
diğer banka mensupları arasında ayırım yapılmaksızın aynı yaptırıma tâbi tutulmasında eşitlik ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu ibare Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
B) 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 161. Maddesinin Birinci Cümlesinin İncelenmesi
Başvuru kararında, “suçta ve cezada kanunilik” ilkesi gereğince
yasaya erişimin kolay olması gerektiği, temel ceza yasası dışında özel kanunlarla da suç ihdas edilebilmesinin, ancak bu durumun mevcut ceza yasasındaki
belirli bir konudaki düzenlemenin yetersizliği nedeniyle söz konusu olabileceği, aksi hâlde her özel alanın özel düzenlemeye konu edilmesi hâlinde ceza mevzuatının dağınıklaşacağı,
bu durumun uygulama birliğini bozabileceğinden kanunilik ilkesi ile çelişeceği, yasa hükmüne erişen
bir bireyin bunu anlayabilmesi ve davranışlarını bu yasaya uygun şekilde düzenleyebilmesi için “hangi fiillerin suç oluşturduğunun”
ve “hangi fiil için ne tür bir yaptırım belirlendiğinin” kanunda yeterli bir açıklıkta belirtilmesi gerektiği, oysa itiraz konusu kuralın,
banka görevlilerinin zimmeti yönünden bu hususları belirsiz bıraktığından Anayasanın 38. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, “Kimse, … kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz” denilerek
“suçun yasallığı”, üçüncü fıkrasında da “ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” denilerek, “cezanın yasallığı” ilkesi getirilmiştir.
Anayasa’da öngörülen suçta ve cezada yasallık ilkesi, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde,
ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa’nın 38. maddesine paralel olarak Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesinde yer alan
“suçta ve cezada kanunilik” ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yasada gösterilmesi,
kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir.
Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
İtiraz konusu kuralla, 5411 sayılı Yasa’ya göre suç teşkil eden hareket ve fiillerin başka kanunlarda da cezayı gerektiren hareket ve fiil olması durumunda
fail hakkında en ağır cezayı gerektiren kanun maddesinin uygulanacağı düzenlenmektedir. Yasakoyucu ekonomik düzenin en önemli parçalarından biri olan
bankacılık faaliyetlerinin icrası sırasında işlenen suçları, söz konusu suçların toplumda ve ekonomik düzende yarattığı etkileri de dikkate alarak
Bankacılık Kanunu’nda özel olarak düzenlemiş ve daha ağır yaptırımlara bağlamıştır.
Yasakoyucu ceza hukukuna ilişkin düzenlemelerde yetkisini kullanırken Anayasa’ya ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla hangi eylemlerin suç sayılacağı,
bunlara uygulanacak yaptırımın türü ve ölçüsü, cezayı ağırlaştırıcı veya hafifleştirici tutum ve davranışların neler olacağı gibi konularda takdir yetkisine sahiptir.
Bankacılık faaliyetleri ile ilgili suçların her zaman daha ağır yaptırıma tâbi tutulmasını sağlayan
itiraz konusu kural suç ve ceza siyasetinin gereği olarak yasakoyucunun takdir yetkisi içindedir.
Ayrıca, itiraz konusu kural gereğince fail hakkında bir yaptırım uygulanabilmesi için bu yaptırımı gerektiren hareket ve fiilin
diğer bir kanunda suç olarak düzenlenmiş olması ve bu suça ilişkin cezanın açık bir şekilde belirlenmesi gerekmektedir.
Gerek suçun gerekse yaptırımın kanunla düzenlenmiş olması karşısında, bu yasal düzenlemelere atıf yapan itiraz konusu kuralda
bir belirsizlik ve öngörülemezlikten söz edilemeyeceğinden suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 38. maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
VI- SONUÇ
19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun;
1- 160. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “… ile diğer mensupları …” ibaresinin,
2- 161. maddesinin birinci cümlesinin,
Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 7.7.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.