Anayasa Mahkemesi Kararı E.2010/99
Anayasa Mahkemesi Kararı E.2010/99
21 Ekim 2011 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 28091
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2010/99
Karar Sayısı : 2011/117
Karar Günü : 7.7.2011
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Bakırköy 13. İş Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 22.5.2003 günlü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “…kesin olarak…” ibaresinin Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Davacı tarafından açılan iş sözleşmesinde feshin geçersizliğine ilişkin davada, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“1- İtirazın Konusu: 4857 Sayılı İş Kanunun 20/3 maddesindeki “KESİN OLARAK” kelimelerinin Anayasa’nın 2, 10 ve 36. maddelerine aykırılığı iddiası ile iptal istemidir.
Davacı tarafından davalı aleyhine Mahkememizde açılan işe iade davasının sonunda 25/11/2008 tarihinde davanın reddine karar verilmiştir.
Karar eksik araştırma nedeniyle davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 26/10/2009 tarih ve 2009/1984-29312 Esas-Karar sayılı ilamı ile bozulmuştur.
Mahkememizce 25/02/2010 tarihinde önceki kararda ısrar edilerek yeniden davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davacı vekili tarafından yeniden temyiz edilmesi üzerine, bu defa Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 02/06/2010 tarih ve 2010/9-272 Esas,
2010/276 Karar sayılı ilamı ile “…4857 sayılı İş Kanunu 20. maddesi ile iş akdinin feshinin geçersizliğine ilişkin açılacak bir davanın seri yargılama usulüne göre
kısa süre içinde sonuçlandırılması düşüncesi, işçinin emek gelirinden olanaklar ölçüsünde çok kısa bir süre yoksun kalması ilkesinden kaynaklanmış ve
bu nedenle de Yargıtay Özel Dairesince verilecek kararın kesin olması amaçlanmıştır.
Benzer nitelikteki düzenlemelere; 2821 Sayılı Sendikalar Yasasının 4. maddesi, 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi,
Grev ve Lokavt Kanununun 3, 12,15 ve 60. maddelerinde de yer verilirken, İş Hukukuna yön veren temel ilke ve düşüncelerden hareket edildiği,
Hukuk Genel Kurulunun 13/03/1985 gün, 1984/9-834 Esas ve 1985/201 Karar sayılı kararında da benzer bir konunun ele alındığı görülmüş ve
2822 Sayılı Kanunun 15. maddesinde yer verilen “Yargıtay’ca … Kesin karara bağlanır.” hükmü ile
yasa koyucunun burada bozma kararına karşı direnme yolunu kapamayı amaçladığının vurgulandığına işaret edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle (Kesin karar verme) hususunun Yargıtay Özel Daire Kararının kesin olduğunu amaçladığı,
bunun için de direnmeye konu edilemeyeceğini kabul etmek gerekir. Yasa koyucu burada açıkça “Yargıtay’ca kesin olarak karara bağlanır.” Demek suretiyle bozma kararına karşı direnme yolunu kapamış bulunmaktadır…
Hal böyle olunca, “Yerel Mahkemece Özel Daire bozma kararının kesin olduğu ve direnme yolunun kapalı bulunduğu gözetilerek bozma ilamına bu nedenle uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” gerekçesiyle bozulmuştur.
Mahkememiz’ce direnme kararı verilirken 4857 Sayılı Yasa’nın 20. maddesindeki “KESİK OLARAK” kelimelerinin direnmeyi engellemediği düşünülmüştür.
Buradaki “KESİN OLARAK” kelimeleri yerel mahkemelerce verilen kararların dosyada eksik bir araştırma bulunmadığı takdirde davanın kabulü yerine reddi,
veya davanın reddi yerine kabulü gibi yanılgılı olması halinde, Yargıtay’ca kararın bozularak mahkemesine gönderilip yerel mahkemenin yeni bir karar vermesi yerine,
zaman kaybını önlemek amacıyla davanın kabulü veya reddi kararını bizzat kendisinin vermesi şeklinde anlaşılması gerekir.
Bu şekilde uyuşmazlığın kısa sürede sonuçlandırılması amaçlanmıştır. Yargıtay Özel Dairesinin bu şekilde verdiği karar kesin olduğundan maddedeki
“KESİN OLARAK” kelimelerinin bu anlamda kullanıldığını kabul etmek gerekir. Yargıtay Özel Dairesinin bu şekilde verdiği karara karşı yerel mahkemenin direnme kararı vermesi veya
başka bir işlem yapması mümkün olmadığından Yargıtay Özel Dairesinin verdiği karar kesin olmaktadır. 4857 Sayılı Yasanın 20. maddesindeki” KESİN OLARAK” sözcüklerini bu şekilde anlamak gerekir.
Ancak yerel mahkemenin kararı eksik araştırma sonucu verilmiş ise Yargıtay Özel Dairesi biraz önce açıklandığı gibi kesin hüküm sonucu
doğuracak bir karar veremeyip eksik araştırmanın ikmali için yerel mahkemenin kararını bozmak zorunda kalacaktır. Yargıtay Özel Dairesinin bozma kararı biraz önce açıklanmaya çalışılan kararı gibi kesin değildir.
Yukarıda anlatılan karar davayı kısa sürede sonuçlandıran, işçinin emek gelirinden olanaklar ölçüsünde çok kısa süre yoksun kalması ilkesini gözeten bir karardır.
Ancak bozma kararı için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Yargıtay Özel Dairesi eksik araştırma nedeniyle kararı bozduğu takdirde yerel mahkeme
bu eksiklikleri ikmal için epey bir zaman harcayacak, verilen karar tekrar temyiz edilip, belki de araştırma yeterli görülmeyip karar tekrar bozulacaktır.
Bu da davanın uzaması demek olup, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun kararında belirttiği “davanın kısa sürede sonuçlandırılması”
düşüncesine terstir, işe iade davası kabul edilmiş olan davacı işçi de emek gelirinden uzunca bir süre yoksun kalacaktır.
Yargıtay Özel Dairesinin bu konuda verdiği kararların kesin olduğunu kabul etmek, bu dairenin bu konuda verdiği kararların tamamının doğru olduğunu kabul etmek demektir.
Özel dairelerin kararlarının hepsi doğru olsa idi Yargıtay Genel Kurulları olmazdı. Direnme kararlarının bazıları Genel Kurullarda onanmaktadır.
Dolayısıyla Özel Dairenin bozma kararının yanlış olma ihtimali bulunmaktadır. Yerel mahkemeye direnme hakkı verilirse
yerel mahkemenin kararı belki Genel Kurul’da onanacak ve dava daha kısa sürede sonuçlanmış olacaktır.
Hernekadar bu dosyada işe iade davası reddedilmiş ise de, işe iade davasının kabulü halinde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında belirtilen işçinin emek gelirinden olanaklar ölçüsünde çok kısa süre yoksun kalması ilkesi gözetilmiş olacaktır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca bu konuda Özel Dairenin verdiği kararları kesin kabul edip direnme kararları bozulduğuna göre,
artık bu konunun tartışılmasına gerek kalmamıştır. Düzenlemenin Anayasa’ya aykırı olup olmadığı tartışılmalıdır.
Kanaatimize göre 4857 Sayılı İş Kanununun 20/3 maddesindeki “KESİN OLARAK” kelimeleri Anayasa’nın 2, 10 ve 36. maddelerine aykırıdır.
Anayasa’nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devletinde her türlü kişi,
kurum ve kuruluşların yaptığı eylem ve işlemler hukukça denetlenir. Yargıtay Özel Dairesinin kararı da bir işlem olup,
daha üst kurul olan Hukuk Genel Kurulu’nun denetimine açık tutmak Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin gereğidir,
işe iade davalarında Yargıtay Özel Dairesi’nin verdiği bozma kararlarının Genel Kurul’un denetimine kapalı tutulması hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmadığından söz konusu hüküm Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 10. maddesinde eşitlik ilkesi düzenlenmiştir. Kanun önünde herkes eşittir. 4857 Sayılı İş Kanununun 20/3 maddesindeki
“KESİN OLARAK” kelimeleri Anayasa’nın bu ilkesine de aykırıdır. Yargıtay Özel Dairesinin bazı kararlarına karşı direnme yolu açık tutulup
Genel Kurul’un denetimine tabi tutulurken, bazı kararlarına karşı direnme yolunun kapalı tutulması Anayasa’nın eşitlik ilkesi ile bağdaşmadığından Anayasa’nın 10. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın 36. maddesinde de herkesin yargı mercileri önünde iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Adil yargılanma hakkı doğru ve güvenli yargılanma hakkı demektir. Bir kararın daha üst ve geniş bir kurulda tartışılması doğru ve güvenli karar verilmesi anlamına gelir.
Tarafların davasını daha doğru ve güvenli karar çıkması ihtimali olan Hukuk Genel Kurulu’na götürmesini engellediği için
İş Kanunun 20/3 maddesindeki “KESİN OLARAK” kelimeleri Anayasa’nın 36. maddesine de aykırı olup iptali gerekir.”
III- YASA METİNLERİ
22.5.2003 günlü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin itiraz konusu ibareyi de içeren üçüncü fıkrası şöyledir:
“Dava seri muhakeme usulüne göre iki ay içinde sonuçlandırılır. Mahkemece verilen kararın temyizi halinde, Yargıtay bir ay içinde kesin olarak karar verir.”
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Mahkeme, başvuru kararında Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerine dayanmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi hükmü uyarınca Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU,
Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN,
Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN ve Celal Mümtaz AKINCI’nın katılımlarıyla yapılan ilk inceleme toplantısında;
1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca,
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili gerekli düzenlemeler yapılmadan,
Mahkeme’nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme’nin çalışmasına bir engel bulunmadığına,
Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ ile Celal Mümtaz AKINCI’nınkarşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE,
7.12.2010 gününde karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, iş sözleşmesinde feshin geçersizliğine ilişkin davalarda, Yargıtay Dairesi tarafından verilen bozma kararlarına karşı direnme yolunun kapalı tutulması nedeniyle,
tarafların davasını daha doğru ve güvenli karar çıkma ihtimali olan Hukuk Genel Kurulu’na götürmeyi engelleyen
ve Daire’nin bazı kararlarına karşı direnme yolunu açık tutup bazı kararlarına karşı direnme yolunu kapalı tutan itiraz konusu kuralın,
Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren,
eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve yasalarla kendini bağlı sayan,
yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devletinde yasa koyucu, Anayasa kurallarına bağlı olmak koşuluyla ihtiyaç duyduğu düzenlemeyi yapma yetkisine sahiptir.
Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen “yasa önünde eşitlik ilkesi”, hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur.
Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı hukuksal durumda (ş.abacı) bulunan kişilerin
aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve yasalarla kişiler arasında ayrım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir.
Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” denilerek yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde,
diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir.
Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması adil bir yargılanmanın ön koşulunu oluşturur.
Yasakoyucu, 4857 sayılı Yasa’nın iptali istenen kuralı da içeren 20. maddesinde, iş sözleşmesinde feshin geçersizliğine ilişkin davalarda
süreler ve yargılama usulleriyle ilgili olarak genel hükümlerden ayrılarak bu tür davaların daha hızlı ve kolay bir surette sonuçlanmasını temin etmek amacıyla özel düzenlemeler yapmıştır.
İtiraz konusu kural ile feshin geçersizliğine ilişkin davalarda temyiz incelemesi yapan Yargıtay Dairesi tarafından verilen kararların kesin olduğu öngörülmektedir.
İptali istenen kuralın gerekçesinde, feshin geçersizliğine ilişkin davaların seri muhakeme usulüne göre kısa sürede sonuçlanmasının amaçlandığı,
ancak bir içtihat birliği sağlanabilmesi için de Yargıtay’ın denetimine yer verildiği belirtilmiştir.
Anayasa’da, “mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin” yasa ile düzenlenmesi öngörülmüştür.
Buna göre, usul yasalarının Anayasa’ya uygun olmak koşulu ile düzenlenmesi yasakoyucunun takdirine bırakılmıştır.
Yargı denetiminde sonsuzluk söz konusu olamayacağından yasakoyucu kanun yollarını davaların özelliklerine göre
düzenlemekte ve kimi kararların kesin olduğunu belirtmektedir. Ayrıca, Anayasa’da tüm mahkeme kararlarının temyiz edileceğine ilişkin bir hükme yer verilmemiştir.
Buna rağmen yasakoyucu itiraz konusu kuralla, iş sözleşmesinin feshine ilişkin davalarda mahkeme kararlarına karşı temyiz yolunu kapatmamakta,
temyiz sonucunda verilen kararın kesinleşmiş olduğunu belirtmektedir. Yasakoyucu bu tür davaların görülmesinde ve sonuçlandırılmasında daha hızlı bir usul öngörmek suretiyle
genel hükümlerden ayrılmakta kamu yararı görmüştür. Bu nedenle, adil yargılanma hakkını zedeleyen,
adalet duygusunu rencide eden ve demokratik toplum düzeninin gerekleri ile çelişen bir yönü bulunmayan itiraz konusu kuralda,
hukuk devleti ilkesine ve hak arama özgürlüğüne aykırılık bulunmamaktadır.
Öte yandan, Yargıtay Dairesi’nin, iş sözleşmesinin feshinin geçersizliğine ilişkin davalarda verdiği kararlar ile
diğer kararları aynı nitelikte değerlendirilip bunlar arasında bir eşitlik karşılaştırılması yapılamaz.
Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural Anayasanın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
VI- SONUÇ
22.5.2003 günlü, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan “… kesin olarak …” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 7.7.2011 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.