Miras Hukuku*2023 | Gebze Miras Davası Avukatı
Miras Hukuku*2023 | Gebze Miras Davası Avukatı
Kişinin ölümü veya gaipliğine karar verilmesinden sonra, ölen kişinin aktif ve pasif mal varlığının, kişinin atanmış ya da yasal mirasçılarına nasıl intikal edeceği ile ilgilenen hukuk dalına miras hukuku denir.
Miras hukuku alanındaki ihtilaflara çözüm arayan davalara miras davaları denilmektedir.
Miras hukuku, kişinin ölümünden sonra geriye bir mal varlığı kaldıysa, bu mal varlığının akıbetini belirlemekle ilgilenir.
Miras hukukunun merak ettikleri arasında; kişinin vefatından sonra, malvarlığının kimlere, hangi oranda, hangi şartlarda intikal edebileceği, intikalin nasıl olacağını, geçişten sonraki ilişkilerin nasıl düzenleneceğini, ölen kişinin birtakım özel hukuk ilişkilerinin devam edip etmeyeceği gibi konular vardır.
Türk miras hukukunda külli intikal sistemi benimsenmiştir, böylelikle miras bırakanın (murisin) hakları ve borçları bir bütün (kül) olarak mirasçıya (mirasa sahip olacak kişi) geçer. Buna külli halefiyet sistemi denir. İntikal kendiliğinden olur. Yani herhangi bir kabule veya işleme gerek olmadan mirasçıya geçer. Bunun istisnası ise eğer vasiyetname varsa kabule de gerek vardır. Eğer kişinin mirasçısı yoksa, miras devlete intikal eder.
Külli intikalin sonuçlarına gelirsek ilk olarak bu intikalinin elbirliği mülkiyetini ortaya çıkarmasıdır. Elbirliği mülkiyet sahipleri miras paylaşılana kadar tek başına tasarrufta bulunamazlar.
Bir diğer sonucu ise miras bırakanın borçlarından şahsi ve müteselsil sorumluluğun doğmasıdır.
Ölüm: Kişiliğin sona ermesidir. Kişiliğin sona ermesiyle ölen kişi hak ve borç sahibi olma yetkisini kaybeder. TMK m.575 e göre miras, miras bırakanın ölümüyle açılır.
Mirasçı: Mirasa sahip olacak kişidir. Hukukumuzda kanuni(yasal) ve iradi(atanmış) mirasçı olmak üzere iki çeşittir.
Vasiyet alacaklısı: Vasiyet alacaklısı, ölüme bağlı tasarrufla miras bırakanın malvarlığında belirlenen bir mal veya hakka sahip kılınan kişidir.
Tereke: ölen kişinin hak, mal ve alacaklarının toplamına denir. Terekeye dahil olmayan haklar da vardır.
Saklı pay: Kanunun belirlediği yasal mirasçıların terekeden almaları gereken payı ifade eder.
Miras bırakanın tasarruf edeceği kısım: Yasal mirasçıların saklı payı dışında kalan miras payıdır.
YASAL MİRASÇILAR
TMK madde 495, 496 ve 497’de değinilmiştir.
Madde 495:Mirasbırakanın birinci derece mirasçıları, onun altsoyudur.
Çocuklar eşit olarak mirasçıdırlar.
Miras bırakandan önce ölmüş olan çocukların yerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır.
Madde 496: Altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, ana ve babasıdır. Bunlar eşit olarak mirasçıdırlar.
Miras bırakandan önce ölmüş olan ana ve babanın yerlerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır.
Bir tarafta hiç mirasçı bulunmadığı takdirde, bütün miras diğer taraftaki mirasçılara kalır.
Madde 497: Altsoyu, ana ve babası ve onların altsoyu bulunmayan miras bırakanın mirasçıları, büyük ana ve büyük babalarıdır. Bunlar, eşit olarak mirasçıdırlar.
Miras bırakandan önce ölmüş olan büyük ana ve büyük babaların yerlerini, her derecede halefiyet yoluyla kendi altsoyları alır.
Ana veya baba tarafından olan büyük ana ve büyük babalardan biri altsoyu bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşse, ona düşen pay aynı taraftaki mirasçılara kalır.
Ana veya baba tarafından olan büyük ana ve büyük babaların ikisi de altsoyları bulunmaksızın miras bırakandan önce ölmüşlerse, bütün miras diğer taraftaki mirasçılara kalır.
Sağ kalan eş varsa, büyük ana ve büyük babalardan birinin miras bırakandan önce ölmüş olması hâlinde, payı kendi çocuğuna; çocuğu yoksa o taraftaki büyük ana ve büyük babaya; bir taraftaki büyük ana ve büyük babanın her ikisinin de ölmüş olmaları hâlinde onların payları diğer
tarafa geçer.
Toparlayacak olursak yasal mirasçılar;
Kan hısımları (çocuklar, torunlar, ana-baba, büyük baba- büyük anne …)
Evlatlık ve altsoyu
Sağ kalan eş
Devlet
Yasal mirasçıları belirlemede kanun koyucu zümre sistemini belirlemiştir. Zümre sisteminde soy esastır. Murise göre zümre belirlenir. Bu sistemde en önde bulunan mirasçının olmasına göre diğer zümrede yer alan ve kan hısmı olan kişiler mirastan yararlanamaz. Zümre başındaki kişiler hayatta ise, alt soylara miras intikal etmeyecektir.
Hukukumuzda 3 zümre vardır:
1.Zümre altsoydur
2.Zümre ana ve babadır
3.Zümre büyük anne ve büyük babadır
Eşin durumu: Eş, zümre dışı mirasçıdır.
Sağ kalan eş
Madde 499: Sağ kalan eş, birlikte bulunduğu zümreye göre miras bırakana aşağıdaki oranlarda mirasçı olur:
1. Miras bırakanın altsoyu ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte biri,
2. Miras bırakanın ana ve baba zümresi ile birlikte mirasçı olursa, mirasın yarısı,
3. Miras bırakanın büyük ana ve büyük babaları ve onların çocukları ile birlikte mirasçı olursa, mirasın dörtte üçü, bunlar da yoksa mirasın tamamı eşe kalır.
Evlilik dışı doğan çocuğun durumu: Anne ile soy bağı doğumla kurulduğundan mirasçılık sıfatında bir problem yoktur. Baba yönünden böyle bir durum olmadığından tanıma ya da hakim hükmüyle soy bağı kurulduğu takdirde çocuk, mirasçılık sıfatına haiz olacaktır.
Evlilik dışı hısımlar
Madde 498: Evlilik dışında doğmuş ve soy bağı, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulmuş olanlar, baba
yönünden evlilik içi hısımlar gibi mirasçı olurlar.
Evlatlık: Evlatlık ve altsoyu mirasçı olabilirler.
Evlâtlık
Madde 500:Evlâtlık ve altsoyu, evlât edinene kan hısımı gibi mirasçı olurlar. Evlâtlığın kendi ailesindeki mirasçılığı da devam eder.
Evlât edinen ve hısımları, evlâtlığa mirasçı olmazlar.
Buradaki dikkat edilmesi gereken birkaç hususa bakarsak, evlat edinenin evlatlığın mirasçısı olamayacağıdır. Burada mirasçılık sıfatı tek yönlüdür. Ayrıca evlatlık, biyolojik anne babasının da mirasçısı olabilmektedir.
Yasal mirasçılığın yanında, muris isterse ölüme bağlı tasarruflar sayesinde iradi mirasçılar da belirleyebilir.
Miras Davalarında Görevli Mahkeme
Miras hukukundan doğan davaların hangi mahkemenin görevli olduğu Türk Medeni Kanunu’nda yer alan özel düzenlemeler ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun da yer alan düzenlemeler ile belirlenmiştir.
Türk Medeni Kanunu uyarınca;
Terekenin korunmasına ilişkin önlemlerin alınmasında,
Terekenin resmen yönetilmesinde,
Vasiyetnamenin açılmasında,
Mirasçılık belgesinin verilmesinde,
Mirasın reddinde,
Terekenin resmi defterinin tutulmasında,
Terekenin resmi tasfiyesinde,
Miras ortaklığının sona erdirilmesinde,
Sulh Hukuk Mahkemeleri yetkilidir. Yukarıda sayılan davalar dışında kalan tüm davalarda Asliye Hukuk Mahkemeleri görevlidir.
Miras Avukatı Hizmetlerimiz:
Mirasçılık belgesinin alınması,
Mirasçılık belgesinin düzeltilmesi davaları,
Mirasçılık belgesinin iptali davaları,
Vasiyetnamenin hazırlanması ve düzenlenmesi işlemlerinin takibi,
Vasiyetnamenin tenfizi davası,
Vasiyetnamenin iptali davası,
Tenkis davası,
Muris muvazaasından kaynaklı işlemlerin iptali için açılacak davalar,
Mirasın reddi davaları,
Miras taksim sözleşmesi ve ilgili davalar,
Miras sözleşmelerinin hazırlanması ve düzenlenmesi işlemlerinin takibi,
Tereke tespiti davası,
İntikal işlemlerinin gerçekleştirilmesi,
Paylı mülkiyete dönüştürme davası,
Ortaklığın giderilmesi davası (İzale-i şüyuu davası),
Tapu iptali ve tescili davaları,
Miras Paylaşımı,
İstanbul Miras Avukatı ile miras paylaşımı birinci zümre olarak seçilen bireyler, miras bırakan kişinin alt soyunu oluşturur. Miras bırakan kişinin eş çocuk ve torunları birinci zümreye dahil edilir. İkinci zümre olarak belirlenen kişiler ise anne ve babasıdır. Kardeşleri ve yeğenleri de bu gruba dahil edilir. Bu zümrede olan kişilerin mirastan faydalanabilmesi için birinci zümredeki insanların hayatlarını kaybetmeleri gerekir.
Mirasçı olabilmek için şartlar vardır:
Sağ olmak
Hak ehliyetine sahip olmak yani kişinin borç altına girebilmesi için ehliyettir.
Mirastan yoksun olmamak yani mirastan men edilmemek gerekir.
Tereke Nedir?
Tereke, mirastır. Tereke denilince, ölen kişinin yani murisin mallarının, hak ve alacaklarının, aynı zamanda borçlarının bütünü anlaşılmalıdır.
“Tereke” ve “Miras” terimleri eş anlamlı olarak kullanılabilir. Ancak miras ya da tereke denildiğinde miras bırakandan sadece mal ya da para kaldığı anlamına gelmez. Miras bırakan borçlu hatta borca batık bir şekilde ölmüş olabilir. “Tereke” kavramı miras bırakanın tüm hak ve alacaklarının yanı sıra onun borçlarını da kapsamaktadır.
Miras Devlete Kalabilir Mi?
Vefat eden kişi gerisinde herhangi bir mirasçı bırakmadıysa miras devlete kalır. Ek olarak mirasçılar 3.dereceye kadar sınırlandırılır. Şayet 3.dereceye kadar mirasçılar ve alt soy bulunmuyorsa miras yine devlete kalır.
Miras davasını kimler açabilir?
Mirasçı ve atanmış mirasçılar tarafından açılır. Yasal mirasçılar, kişinin nikâhlı eşi, altsoyları, annesi, babası, büyük anne ve büyük babasıdır. Zümre sistemine göre bu belirlenir. Atanmış mirasçılar ise kişinin hayattayken ölmeden önce bıraktığı resmi el yazısı veya sözlü olarak vasiyetnamesinde belirttiği kişidir.
Mirasın reddi süresi ne kadar?
Medeni Kanun’a göre mirasın reddine yönelik kullanılacak olan hakkın süresi üç (3) aydır. Kanunda öngörülen süre içerisinde kullanılmayan reddi miras hakkı hak düşümüne uğrar. Üç aylık sürenin ne zaman başlayacağı sorusunu cevabı ise, mirasın açıldığı tarih yani miras bırakanın ölüm anıdır.
Tenkis Davası Nedir?
Miras bırakanın tasarruf yetkisini aşarak saklı pay sahibi mirasçılarının haklarını ihlal edilmesi sonucunda tenkis davası açılır. Bu dava ile mirasbırakanın tasarruflarının yasal sınırlarına geri çevrilmesi amaçlanmaktadır.
Tenkis Davası Yetkili Mahkeme ve Dava Açma Süresi
Tenkis davası açma hakkı, mirasçıların saklı paylarının zedelendiğini öğrendikleri tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde vasiyetnamelerde açılma tarihinin, diğer tasarruflarda mirasın açılması tarihinin üzerinden on yıl geçmekle düşer.
Tenkis davası ne kadar sürer?
Tenkis Davası Açma Süresi
Tenkis davasının süresi 2 ila 3 yıl aralığında değişiklik gösterir. Miras haklarından mahrum bırakılan ya da saklı payları işgal edilen murisler, dava süreci boyunca avukat tutmazsa, tenkis davasının süresi daha da uzayacaktır.
Miras Hukuku | İstanbul Miras Davası Avukatı
Tenkis Davasını Kimler Açabilir?
Tenkis davası saklı paylı mirasçılar, saklı paylı mirasçıların alacaklıları yahut iflas masası tarafından açılabilir.
Saklı Paylı Mirasçıların Tenkis Davası Açma Hakkı
Saklı paylı mirasçıların tenkis davası açabilmesi için mirasçılık sıfatını mirasçılıktan çıkarma, mirası ret ya da mirastan feragat vb. şekilde kaybetmemiş olması gerekir. Saklı payını elde edemeyen birden fazla mirasçı varsa bunlar tenkis davasını tek başlarına açabilecekleri gibi birlikte de açabilirler. Bir saklı paylı mirasçının açtığı davadan diğer saklı paylı mirasçı yararlanamaz. Tenkis davası kişisel nitelik taşır.
Vasiyeti yerine getirme görevlisi (tenfiz memuru) ile tereke temsilcisinin tenkis davası açma hakkı yoktur. Saklı paylı mirasçı, tenkis davası açamadan ölmüşse dava açma hakkı onun yasal mirasçılarına geçer.
İzale-i Şuyu (Ortaklığın Giderilmesi)
İzale-i Şuyu, ortaklığın giderilmesi olarak da bilinir. İzale-i şuyu yani ortaklığın giderilmesi paylı mülkiyet ya da elbirliği halinde ortak bulunan kişilerin, konusu mülkiyet olan bu ortaklığa son verilmesini konu alır.
Paylı mülkiyet, malın yok olması, kamulaştırılması, cebri icra yoluyla satışı, paydaşlardan birine devri, terk vb. sebeplerle sona erebilir. Paylı mülkiyeti sona erdiren sebeplerden biri de paylaşma isteme hakkıdır. Paylaşma isteme hakkı ile paylı mülkiyet tarafların anlaşması ya da mahkeme kararıyla sona erer. Bu hak paya bağlı bir hak niteliği taşır.
Paylı mülkiyet, her ne kadar paylaşma isteme hakkı gereği gerek anlaşmayla gerekse de ortaklığın giderilmesi davası yoluyla sona erdirebilecek olsa da bazı durumlarda bu hak sınırlanır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 698.maddesi paylaşma isteme hakkına üç sınır getirir. Aynı şekilde 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanununun 7.maddesi gereği kat mülkiyetine ya da kat irtifakına tabi taşınmazlar bakımından paylaşma hakkı kullanılamaz.
İzale-i Şuyu (Ortaklığın Giderilmesi) Davasında Satış
İzale-i şuyu davasının yukarıda belirtildiği üzere konusunu oluşturan mal, aynen taksim yolu ile pay edilemeyecek durumda ise mahkeme tarafından satışına imkân tanınacak ve ortaklığın giderilmesi suretiyle ortaklar arasında paylaştırılacaktır. Mahkemenin bu kararı vermesi re ’sen gerçekleşmez. Bu kararın alınması için Sulh Hukuk Mahkemesine izale-i şuyu davası açılmalıdır.
Tapu iptali ve tescili davaları
Tapu İptal Ve Tescil Davasını Kim Açabilir?
Tapu iptal davası, konusu taşınmaz mülkiyetidir. Tapuda taşınmaz, kime kayıtlı ise dava ona açılacaktır. Eğer birden fazla kişi adına kayıtlı ise tümüne karşı açılır. Tapuda ismi yazan kişi eğer sağ değilse de mirasçıları davalı durumunda olacaktır.
Tapu iptali ve tescili davası; kanuna aykırı, usulsüz veya yolsuz düzenlendiği iddia edilen tapu kaydının hukuka uygun hale getirilmesi için açılır. Tapu iptali davası, taşınmazın aynına, yani mülkiyet hakkına ilişkin bir dava olduğundan, mahkeme hükmü kesinleşmeden icra edilemez.
Tapu iptali tescil hangi mahkeme?
Tapu iptal davası, taşınmazın bulunduğu yerin asliye hukuk mahkemesinde açılır. Görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Tapu iptal ve tescil davası için dilekçenin eksiksiz ve kusursuz olması şarttır.
Tapu İptali ve Tescili Davası Ne Kadar Sürmektedir?
Tapu iptali ve tescil davası hususunda merak edilen bir diğer soru da tapu iptali ve tescili davası ne kadar sürmektedir, olmakta. Her ne kadar dava süresi, mahkemenin iş yoğunluğu, duruşma günü ataması, delillerin toplanması vs. gibi durumlara göre değişkenlik gösterse de tapu iptal ve tescil davası bakımından Adalet Bakanlığınca belirlenmiş olan hedef süre 2 – 2,5 yıl kadardır.
Vasiyetnamenin İptali Davası Nedir?
Vasiyetnamenin iptali davası; hukuka aykırı olan vasiyetnamenin, hakları zedelenen kişiler tarafından hüküm ifade etmemesinin sağlanması için açılan bir davadır. Vasiyetname bir ölüme bağlı tasarruf olduğundan, vasiyetnamenin iptal edilmesini sağlayan davalara genel olarak ölüme bağlı tasarrufların iptali davaları denilmektedir.
Vasiyetnamenin İptali Davasının Davalısı Olabilir?
Vasiyetnamenin iptali davası davalı statüsünde, tasarrufun geçerli kalması menfaatine olan kişiler yer almaktadır. Vasiyetnamenin iptali davası davalı kişiler vasiyet alacaklısı, atanan mirasçı, bir yükümlünün lehtarı, kurulan bir vakfın yönetim organı vs. olabilmektedir.
Vasiyetnamenin İptali Davasının Davalısı Olabilir?
Vasiyetnamenin iptali davası davalı statüsünde, tasarrufun geçerli kalması menfaatine olan kişiler yer almaktadır. Vasiyetnamenin iptali davası davalı kişiler vasiyet alacaklısı, atanan mirasçı, bir yükümlünün lehtarı, kurulan bir vakfın yönetim organı vs. olabilmektedir.
Miras bırakanın ölümüyle birlikte miras külli halefiyet yoluyla mirasçılara geçer. Mirasın geçmesi hiçbir işleme bağlı olmaksızın kendiliğinden mirasçılara geçer. Mirasçı, miras bırakanın terekesindeki bütün hak ve alacaklara sahip olur. Bu nedenle terekeye kısmen veya tamamen el koymak isteyen kişilerden bunları talep edebilirler. Yani tereke malını kısmen veya tamamen elinde bulunduran kişilere karşı açılabilecek bir davadır.
Miras Hukuku | İstanbul Miras Davası Avukatı
Mirastan Mal Kaçırma (Muris Muvazaası) Nedir?
Muvazaa; sözleşme veya başka bir hukuki işlem yapan tarafların görünürde yaptıkları işlemin arkasında başka hukuki sonuçlar konusunda anlaşmalarıdır. Hukuk düzeni muvazaalı sözleşmeleri geçersiz kabul etmektedir. Ancak bu işlemler dava ile geçersizliği tespit edilene kadar geçerliymiş gibi işlem görür.
Mirastan mal kaçırma, diğer adıyla muris muvazaası, miras bırakacak olan kişinin bir takım mallarını mirasçıların birisinden veya tamamından kaçırmak maksadıyla başka bir kişiye tapuda satmış gibi göstermesidir.
Muris Muvazaasında görevli mahkeme asliye hukuk mahkemeleri olup, yetkili mahkeme ise taşınmazın bulunduğu yer mahkemesidir.
Muvazaa şartlarının gerçekleşmesi için üç koşulun bir arada bulunması gerekir bunlar:
-Tarafların gerçek amaçları ile yaptıkları işlemler arasında bilerek ve isteyerek yapılan bir uyumsuzluk olmalı,
-Üçüncü kişileri aldatma amacı olmalı,
-Tarafların muvazaalı işlem yapma konusunda aralarında anlaşmaları gerekmektedir.
Muris Muvazaası Nedeniyle Kimler Dava Açabilir?
Mal kaçırma davası, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen her mirasçı tarafından açılabilen davalardır. Yasal mirasçılar, atanmış mirasçılar veya evlatlıklar mirastan mal kaçırma davası açabilirler.
Saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı ihlal edilen tüm mirasçılar, muris muvazaası hukuki sebebine dayanarak dava açabilirler. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihat)
Muris Muvazaası Davasında İhtiyati Tedbir
Muvazaa davası dava dilekçesinde, dava konusu taşınmazla sınırlı olmak üzere, tapu siciline üçüncü kişilere devri engellemeye yönelik ihtiyati tedbir şerhi konulmasına karar verilmesi ve bunun için ilgili tapu müdürlüğüne müzekkere yazılması talep edilmelidir.
Muris Muvazaasının Şartları
-Görünüşteki İşlem Şartı
-Muris Muvazaası Anlaşması
-Üçüncü Kişileri Aldatma Amacı
Muris Muvazaasının İspatı
Mirastan mal kaçırma davasında muris muvazaası ispat yükü davacı tarafta yani mirasçılardadır. Mirastan mal kaçırma davası için özel olarak gösterilen muris muvazaası ispat araçları söz konusu olmadığı için mirasçılar burada her türlü ispat aracı kullanabilir. Mahkeme hukuka uygun olmayan yollarla elde edilmiş delilleri vereceği kararda esas alamaz. Hatta bu deliller kişi için cezai sorumluluk doğurabilir.
Miras Sebebiyle İstihkak Davasında Davalının Güvence Göstermesi
Madde 637- Yasal veya atanmış mirasçı, terekeyi veya bazı tereke mallarını elinde bulunduran
kimseye karşı mirasçılıktaki üstün hakkını ileri sürerek miras sebebiyle istihkak davası açabilir.
Bu davada hâkim, mirasçılık sıfatıyla ilgili uyuşmazlıkları da çözer.
Hâkim, davacının istemi üzerine hakkın korunması için davalının güvence göstermesi veya tapu kütüğüne şerh verilmesi gibi gerekli her türlü önlemi alır.
Miras sebebiyle istihkak davasında davacı, hakkının korunmasını için bazı önlemlerin alınmasını isteyebilir. Örneğin davacının talebi üzerine hakim, davalının elinde tuttuğu taşınmazlar için tapuya şerh vermesini veya güvence göstermesini isteyebilir. Ancak bu önlem talepleri dava açılmadan önce istenemez.
Miras Sebebiyle İstihkak Davasında Davalı Malı Elinden Çıkarmışsa Ne Yapılır?
Miras sebebiyle istihkak davasının konusunu oluşturan mal davalı tarafından elinden çıkarılmış olabilir. Bu durumda maldan elde edilen karşılık dava konusu yapılarak davalıdan istenebilir. Örneğin, davalı tereke malını satmışsa, satması üzerine elde ettiği bedel kendisinden talep edilebilir.
Davalının tereke malını satmış olduğu 3. kişi iyiniyetli değilse, tereke malı üzerinde hak sahibi olmaz. Bu durumda davacının 2 yolu vardır:
- Yapılan devri kabul edip, karşılığını davalıdan talep edebilir.
- Diğer bir yol ise 3. kişiye karşı miras sebebiyle istihkak davası açabilir. Bu takdirde ilk davalıya karşı da haksız fiil sebebiyle tazminat davası açılabilir.
Kötü niyetli 3. kişiden kasıt şudur; tereke malı olduğunu bilerek satın alınmasıdır.
Miras Sebebiyle İstihkak Davası Hangi Durumlarda Açılır?
Miras sebebiyle istihkak davasında korunan değer, mal üzerindeki mülkiyet hakkı değildir. Mirasçının sahip olduğu tereke üzerindeki hakkıdır. Bu nedenle mirasın açılmasından beri fiilen zilyetliğini elde edemediği tereke veya tereke malı için açılabilir. Eğer terekenin tamamı veya unsurlarından birisi mirasçının zilyetliğine geçmiş ancak daha sonra elinden alınmışsa, miras sebebiyle istihkak davası değil, adi istihkak davası açılması gerekir.
Mirasçı, miras bırakanın sağlığında bir malına zilyet olmuş ve bu zilyetliği haksız olarak başkası tarafından gaspedildikten sonra miras bırakan ölmüşse yine miras sebebiyle istihkak davası açılabilir. Zira mirasçı, mirasçılık sıfatına miras bırakanın ölümüyle elde eder. Gaspedilen bu malın zilyetliğine hiçbir zaman mirasçı sıfatıyla sahip olmadığı için bu dava açılabilir.
Miras Sebebiyle İstihkak Davasında Davacı Kimdir?
Mirasçı sıfatıyla tereke veya tereke malı üzerinde hak sahibi olan ve bu hakkı gaspedilmek istenen “yasal” ya da “atanmış mirasçı” tarafından açılabilir. Miras sebebiyle istihkak davası yalnızca yasal veya atanmış mirasçı tarafından açılabilir. Davacı, dava konusu tereke veya tereke malında mirasçı sıfatıyla davalıdan daha üstün bir hakkı olduğunu ispatlaması gerekebilir. Bu nedenle miras sebebiyle istihkak davasından önce tenkis veya ölüme bağlı tasarrufun iptali davası gibi önce başka bir dava sonuçlandırılabilir.
Mirasçılardan her birisi tek başına tereke veya tereke malını elinde bulunduran kişiye karşı miras sebebiyle istihkak davası açabilir. Zira bunun dayanağı TMK madde 640/4’den gelmektedir.
TMK madde 640/4- Mirasçılardan her biri, terekedeki hakların korunmasını isteyebilir. Sağlanan korumadan
mirasçıların hepsi yararlanır.
Miras sebebiyle istihkak davası, diğer mirasçılara karşı açılacaksa önce “mirasın paylaştırılması” davası açılması gerekir. Çünkü tereke veya tereke malı üzerinde kimin üstün bir hakkı olduğu daha önce bilinemez. Ancak davalı mirasçı değilse, davacı kendi mirasçılık sıfatını ve davalının mirasçı olmadığını ispat ederse mirasın paylaşılmasını beklemek zorunda değildir.
Davacının mirasçılık sıfatı tartışmalıysa ayrı bir dava açılmasına gerek yoktur. Davacının mirasçılık sıfatına haiz olup olmadığı miras sebebiyle istihkak davasında çözümlenir.
Miras Sebebiyle İstihkak Davasında Zamanaşımı
Davalı iyiniyetliyse; Davacı mirasçılık hakkını ve davalının malı elinde bulundurduğunu öğrenmesinden itibaren 1 yıl içerisinde davanın açılması gerekir. Davacı bunları öğrenmemişse yasal mirasçı ya da miras sözleşmesiyle atanmış mirasçı ise mirasın açıldığı; vasiyetname ile atanmış mirasçıysa vasiyetnamenin açılmasından itibaren 10 yıl içerisinde davanın açılması gerekir.
Davalı iyiniyetli değilse; yasal mirasçı ya da miras sözleşmesiyle atanmış mirasçı ise mirasın açıldığı; vasiyetname ile atanmış mirasçıysa vasiyetnamenin açılmasından itibaren 20 yıl içerisinde davanın açılması gerekir.
Belirtilen zamanaşımı süreleri dolmamışsa, davalı dava konusu malın kazandırıcı zamanaşımı ile kendisine geçtiğini ileri süremez.
Türk hukuk sistemine göre tereke üzerinde miras hakkına sahip olan 2 tür mirasçı vardır. Bir tanesi yasal mirasçı diğeri atanmış mirasçıdır.
Yasal Mirasçılar
Yasal mirasçıların kimler olduğu kanunda belirlenmiştir. Bu kişiler kanunen mirasçıdır. Miras bırakanın iradesine bağlı değildir.
- Miras bırakanın altsoyu birinci derece (zümre) mirasçılardır. Yani miras bırakanın çocukları ve çocuklarının altsoyudur.
- Miras bırakanın anne ve babası ikinci derece mirasçıdır. Anne ve babanın, miras bırakandan önce ölmüş olması halinde onların altsoyu mirasçıdır.
- Miras bırakanın büyük anne ve büyük babası üçüncü derece mirasçıdır. Büyük anne ve büyük baba miras bırakandan önce ölmüşse onların çocukları mirasçı olur. Ancak büyük anne ve büyük babanın çocukları son mirasçıdır. Yani büyük anne ve büyük babanın çocukları da ölmüşse onların çocukları mirasçı olmaz.
- Evlilik dışı doğmuş çocuk, evlilik içerisinde doğmuş gibi mirasçı olur. Evlilik dışı doğmuş çocuğun anne ile bağı doğumla kurulduğu için hiç bir işleme gerek kalmaksızın 1. dereceden mirasçı olur. Ancak evlilik dışı doğan çocuk babasına mirasçı olabilmesi için ya soybağı kurulmuş olması gerekir. Bu durumda evlilik için doğmuş olan altsoy gibi çocuk 1. dereceden mirasçı olur.
- Sağ kalan eş, yasal mirasçıdır. Sağ kalan eşin hangi zümreyle birlikte mirasa girdiğine göre payı değişmektedir.
- Evlatlık yasal mirasçıdır. Evlatlık ilişkisinin mahkeme kararıyla kurulmuş olması gerekir. Bu durumda evlatlık, miras bırakanın alt soyu gibi mirasçı olur.
- Devlet, son yasal mirasçıdır. Miras bırakanın ölümünden sonra kimsesi olmaması halinde miras devlete kalır.
Miras Nasıl Paylaştırılır?
Türk hukuk sisteminde miras zümre sistemine göre paylaştırılır. 1. zümrede mirasçı varken, 2. zümrede olan mirasçılar mirastan pay alamaz. Aynı şekilde 2. zümrede mirasçı varken 3. zümredekiler mirastan pay alamaz. Miras bırakan öldüğü zaman önce altsoyu var mı ona bakılır. Eğer varsa mirası alt soy paylaşır. Eğer alt soyu yoksa 2. zümre mirası alır. 2. zümre yoksa bu durumda 3. zümre alır.
Evlilik dışı doğmuş olan çocuk ve evlatlık, yukarıda sayılan şartlar dahilinde miras bırakanın altsoyu gibi mirasçı olur. Yani alt soy ile mirası eşit olarak paylaşır. Sağ kalan eş ise bütün zümrelerle birlikte herhalde mirasçı olur. Sadece hangi zümre ile mirasa dahil oluyorsa ona göre pay oranı değişebilir. Örneğin, miras bırakanın 2 çocuğu bir tane evlatlığı olduğunu düşünelim. Eş alt soy ile mirasın 1/4’ünü, altsoy ve evlatlık ise 3/4’ünü alır. Evlatlık ve 2 çocuğa mirasın 3/4’ü eşit olarak paylaştırılır; her biri 1/4 alır. Yada altsoy olmaması halinde eş, 2. zümre ile mirası paylaşır.
Miras Paylaşımında Ölüm Tarihi Esası
Yukarıda anlatılan ışığında miras bırakanın ölüm tarihi mirasçıların payı bakımından önemlidir. Özellikle sağ kalan eşin sahip olacağı pay bakımından diğer mirasçılarından payı etkilenmektedir. Kanunda bu konuda 3 farklı düzenleme yapılmıştır.
- 23 Kasım 1990 öncesi ölümlerde:
- Miras bırakanın sağ kalan eşi, altsoy (1.zümre) ile mirasçı olursa mirasın yarısının intifa hakkını alabilir veya dörtte birinin mülkiyetini alabilir.
- 2. zümre ile mirasçı olursa mirasın dörtte birinin mülkiyetini ve yarısının intifa hakkını alabilir.
- 3. zümre ile mirasçı olması halinde de mirasın yarısının mülkiyetini ve dörtte birinin intifa hakkını alır.
- Zümredekilerin hiçbiri hayatta değilse bütün mirasa sahip olur.
- 23 Kasım 1990- 01.01.2002 arası ölümlerde:
- Miras bırakanın sağ kalan eşi, altsoy (1.zümre) ile mirasçı olursa mirasın dörtte biri
- 2. zümre ile mirasçı olursa mirasın yarısı
- 3. zümre ile mirasçı olması halinde de mirasın dörtte üçü
- Zümredekilerin hiçbiri hayatta değilse bütün mirasa sahip olur.
Burada dikkat edilmesi gereken; 1. ve 2. zümredekilerin olmaması halinde miras onların altsoyuna kalır. Ancak 3. zümrede yer alan büyük anne ve büyük babanın çocuklarına miras intikal etmez. Yani büyük anne ve büyük baba hayatta değilse mirasın tamamı eşe kalır.
- 1 Ocak 2022 sonrası ölümlerde:
- Miras bırakanın sağ kalan eşi, altsoy (1.zümre) ile mirasçı olursa mirasın dörtte biri
- 2. zümre ile mirasçı olursa mirasın yarısı
- 3. zümre ile mirasçı olması halinde de mirasın dörtte üçü
- Zümredekilerin hiçbiri hayatta değilse bütün mirasa sahip olur.
Milletlerarası Özel Hukuk Hükümleri Uyarınca Miras
Uluslararası özel hukuk; kişiler arasındaki çıkan uyuşmazlıklarda hangi devletin hukukunun uygulanacağına dair kuralları düzenleyen hukuk dalıdır. İki kişinin uyruğu farlı olabilir. Veya aynı uyruklu iki yabancı Türkiye’de bir uyuşmazlık yaşamış olabilir. Tüm bu sorunların çözümünde öncelikle bu kişilerin hangi hukuka tabi olacağının belirlenmesi lazım. Çünkü devletler farklı hukuk sistemlerine sahiptirler.
İki devletin kanunlarının çatışması (kanunlar ihtilafı) halinde hangi yasa ve ülkenin mahkemesinin yetkili olacağına ilişkin hükümleri içerir. Sadece kişiler arasında çıkan uyuşmazlıkların çözümü belirlenmemiştir. Aynı zamanda çekişmesiz yargı işine konu olanlarında nasıl çözümleneceği belirlenmiştir. Örneğin soybağının kurulması, ehliyet, mirasın açılması gibi durumlar halinde hangi hukuk kurallarının uygulanacağı düzenlenmiştir.
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunu bu alanda kullanılan birincil yasadır. Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunu’nun 2. maddesine göre, Hâkim, Türk kanunlar ihtilâfı kurallarını ve bu kurallara göre yetkili olan yabancı hukukunu kendiliğinden uygular. Yabancı hukukun olaya ilişkin hükümlerinin tüm araştırmalara rağmen tespit edilememesi hâlinde, Türk hukuku uygulanır.
Yine vatansızlar ve mülteciler için de kanunda düzenleme yapılmıştır. Nitekim İnsan Hakları Evrensel Beyannamesine göre, vatandaşta yabancı da hukuki kişiliğe sahiptir. Vatansızlar ve mülteciler hakkında yerleşim yeri, bulunmadığı hâllerde mutad mesken, o da yok ise dava tarihinde bulunduğu ülke hukuku uygulanacağı düzenlenmiştir.
Milletlerarası Özel Hukuk Hükümleri Uyarınca Evlenme Ve Boşanma
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca Evlenme ehliyeti ve şartları, taraflardan her birinin evlenme anındaki millî hukukuna tâbidir. Evliliğin şekline ise yapıldığı ülke hukuku uygulanır. Evliliğin genel hükümleri, eşlerin müşterek millî hukukuna tâbidir. Tarafların ayrı vatandaşlıkta olmaları hâlinde müşterek mutad mesken hukuku, bulunmadığı takdirde Türk hukuku uygulanır.
Boşanma ve ayrılık halinde eşlerin ortak milli hukuk kuralları uygulama alanı bulur. Taraflar ayrı vatandaşlığa sahiplerse ortak yaşam sürdükleri yer hukukunun kurallarına tabi olurlar. Eğer yoksa Türk hukuku uygulama alanı bulur. Yine nafaka talepleri veya velayete ilişkin uyuşmazlıklarda öncelikle eşlerin ortak milli hukuku uygulanır. Tarafların ortak milli hukuku yoksa yani ayrı vatandaşlığı sahiplerse müşterek mutad mesken hukukunun kurallarına tabi olurlar. Eğer bu da yoksa Türk hukuku uygulanır. Ancak tedbir taleplerinin istemi Türk hukuku hükümleri uyarınca talep edilebilir.
Yargıtay Kararı
Tarafların ikisinin de dava tarihi itibari ile İngiliz vatandaşı oldukları anlaşılmaktadır. Buna göre dava, tarafları bakımından “Yabancılık” unsuru taşımaktadır. Bu durumda davada uygulanacak hukuk, 5718 sayılı Kanun hükümlerine göre tespit edilecektir (5718 s. MÖHUK m. 1). Bu Kanuna göre, boşanma ve ayrılık sebepleri ve hükümleri, eşlerin müşterek milli hukukuna tabidir. (MÖHUK m. 14/1 )Hakim, Türk kanunlar ihtilafı kurallarını ve bu kurallara göre yetkili olan yabancı hukuku, tarafların bu hususta bir isteği olup olmadığına bakmaksızın re’sen uygulamak zorundadır (5718 s. MÖHUK m. 2/1).Taraflar İngiliz vatandaşı olduklarına göre boşanma ve ayrılık sebepleri ve hükümlerinde yetkili hukuk müşterek milli hukukları olan İngiliz hukukudur. O halde; taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümünde İngiliz hukuku uygulanması gerekirken mahkemece, tarafların Türk hukukunu uygulanmasını talep ettikleri gerekçesiyle Türk hukukunun uygulanarak hüküm tesis edilmesi doğru değildir. Hükmün bu sebeple bozulmasına karar vermek gerekmiştir. (Yargıtay 2. H.D 2019/4761 E. 2019/10295 K.)
Milletlerarası Özel Hukuk Hükümleri Uyarınca Miras
Milletlerarası Özel Hukuk Hükümleri Uyarınca Soybağının Kurulması
Soybağının nasıl kurulacağı ilgili kanun hükmü uyarınca düzenlenmiştir. Çocuğun doğum anındaki milli hukuk kurallarına göre soybağı kurulur. Ancak buna göre kurulamıyorsa mutad meskenindeki yer hukukuna göre kurulur. Eğer Soybağı bu hukuklara göre kurulamıyorsa, ananın veya babanın, çocuğun doğumu anındaki millî hukuklarına, bunlara göre kurulamaması hâlinde ana ve babanın, çocuğun doğumu anındaki müşterek mutad mesken
hukukuna, buna göre de kurulamıyorsa çocuğun doğum yeri hukukuna tâbi olarak kurulur.
Milletlerarası Özel Hukuk Hükümleri Uyarınca Miras
Miras bırakanın ölmesiyle birlikte miras için hangi hükümlerin uygulama alanı bulacağı yine kanunda düzenlenmiştir. Miras ölenin milli hukukuna tabidir. Ancak miras bırakanın Türkiye’de bulunan taşınmazları için Türk hukuku uygulama alanı bulur. Mirasın açılması sebeplerine, iktisabına ve taksimine ilişkin hükümler terekenin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir. Türkiye’de açılmış olan mirasçısız tereke Devlete kalır.
Mirasbırakanın vergi borçlarından dolayı mirasçı sorumlu olur mu?
MİRAS BIRAKANIN VERGİ BORÇLARINDAN DOLAYI MİRASÇILARIN SORUMLULUĞU
- Miras bırakanın kanuni ve atanmış mirasçılarının miras bırakanın vergi borçlarından dolayı sorumlu olduklarına ilişkin yasal düzenleme olan Vergi Usul Kanunu 12. maddesine göre, mirasçılar vergi borcundan kendi miras hisselerine göre sorumlu tutulacaklardır.
“Ölüm halinde mükelleflerin ödevleri, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılarına geçer. Ancak, mirasçılardan her biri ölünün vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde sorumlu olurlar.
Miras bırakanın ölümü halinde mirasçılar tarafından yerine getirilmesi gereken vergisel yükümlülükler nelerdir?
- Miras bırakanın ölümünden bir önceki yılı kapsayan gelir vergisi ve murisin yılın başından ölüm tarihine kadar bir hesap dönemini kapsayan gelir vergisi beyan edilmeli ve ödenmelidir.
- Miras bırakana ait aylık vergiler “KDV gibi” beyan edilmeli ve ödenmelidir.
Miras bırakanın vergi borçlarından sorumlu olan mirasçılar, mirası reddetmeyen mirasçılardır. Miras bırakanın mirasını reddeden mirasçılar, miras bırakanın vergi borcundan sorumlu tutulamazlar.
Miras bırakanın vergi borcunun bulunması halinde miras bırakanın atanmış ve yasal mirasçılarının söz konusu vergi borcundan sorumlu olması halinde,
- İcra dairesi tarafından vergi borcu nedeniyle düzenlenen ödeme emri, her mirasçıya hem miras hisseleriyle orantılı olarak hem de ayrı ayrı düzenlenmek ve tebliğ edilmek zorundadır.
- İcra dairesi tarafından düzenlenen ödeme emri miras bırakan adına düzenlenerek murisin mirasçılarına tebliğ edilemez, söz konusu ödeme emri geçersiz olacaktır.
Mirasçıların miras bırakanın vergi borçlarından sorumluluğuna ilişkin diğer yükümlülükleri ise,
- Mirasçılar miras bırakanın ölümü tarihinden itibaren vergi dairesine 4 ay içerisinde veraset ve intikal vergisi beyannamesi vermelidir.
- Bununla birlikte miras bırakanın vermesi gerekip de vermediği ölümden önceki yıllık beyannameyi mirasçılar miras bırakanın ölümü tarihinden itibaren 4 ay içerisinde vergi dairesine miras bırakan adına yıllık gelir vergisi beyannamesi olarak vermelidir.
- Miras bırakanın yılın başından ölüm tarihine kadar bir hesap dönemini kapsayan gelir vergisi için gelir vergisi beyannamesi verilmelidir.
Mirasbırakanın vergi borçlarından dolayı mirasçı sorumlu olur mu?
T.C.
D A N I Ş T A Y
DÖRDÜNCÜ DAİRE
Esas No : 2016/17749
Karar No : 2021/2526
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, muris …’un 2009 yılında elde ettiği geliri beyan dışı bıraktığından bahisle sevk edildiği takdir komisyonu kararına istinaden re’sen tarh edilen 2009 yılı gelir vergisinin kaldırılması istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: Vergi Mahkemesince verilen kararda; murisin vergi borcunun varislere miras payları oranında ayrı ayrı hesaplanıp tebliğ edilmesi gerekirken muris adına hesaplanıp tebliğ edilmesinde hukuka uyarlık bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Belirtilen gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir.
KARŞI OY YAZISI : 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 12. maddesinde, ölüm halinde mükelleflerin ödevlerinin, mirası reddetmemiş kanuni ve mansup mirasçılarına geçeceği; ancak, mirasçılardan her birinin murisin vergi borçlarından miras hisseleri nispetinde sorumlu olacakları kuralı getirilmiştir. Yasa koyucu bu kuralda, mirasçılar adına ayrı ayrı işlem tesisini zorunlu kılmamış, yalnızca mirasçıların miras hisseleri oranında sorumlu olacağını öngörmüştür. Murisin tüm vergi borcu için mirasçı adına düzenlenmiş bir işleme karşı dava açılmış olması, işlemin mirasçının sorumluluk oranına göre incelenmesine ve buna göre bir karar verilmesine engel teşkil etmez.
Her ne kadar dava konusu vergi tarhiyatı murisin bütün vergi borcu üzerinden ve miras hisseleri oranında bölünmeden gerçekleştirilmişse de, davacıların miras hisselerinin, mirasçılık belgesinden tespitinin mümkün olması, dava konusu borcun bölünebilir borç niteliğine haiz olması sebebiyle davada, mirasçılar yönünden 6100 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu kapsamında “ihtiyari dava arkadaşlığı” nın bulunmasından dolayı davacıların miras hissesi oranında değerlendirme yapılarak işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken, Vergi Mahkemesince yazılı gerekçeyle verilen kararda hukuka uygunluk bulunmadığından, temyiz isteminin kabulü ve Mahkeme kararının bozulması gerektiği görüşüyle karara katılmıyoruz.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere asalhukukdanismanlik@gmail.com adresine gönderebilirler.