Anayasa Mahkemesi E2003/7 K2005/71 Sayılı Karar
Anayasa Mahkemesi E2003/7 K2005/71 Sayılı Karar
Anayasa Mahkemesi Kararı E. 2003/7
22 Şubat 2006 Tarihli Resmi Gazete
Sayı: 26088
Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:
Esas Sayısı : 2003/7
Karar Sayısı : 2005/71
Karar Günü : 18.10.2005
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ordu Vergi Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 27.10.1999 günlü, 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 245. maddesinin 2 ve 3 numaralı fıkralarının,
Anayasa’nın 2., 5., 10., 36. ve 138. maddelerine aykırılığı savıyla iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemidir.
I – OLAY
Davacı şirkete 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 238. maddesi uyarınca verilen gümrük para cezasının kaldırılması istemiyle
açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
II – İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“Davacı Fatoğlu Gıda Sanayi Ticaret A.Ş. tarafından davalı T.C. Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı Giresun Gümrük Müdürlüğü’ne karşı,
dahilde işleme rejimine tabi olarak Rusya’dan ithal edilen buğdayların süresinde ihraç edilmemesi nedeniyle 4458 sayılı Gümrük Kanununun 238. maddesi hükmü uyarınca
adına kesilen gümrük para cezalarının kaldırılması istemiyle açılan davada uygulanması gereken 4458 sayılı Gümrük Vergisi Kanununun 245. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “İdari yargı merciilerine yapılan itirazda,
gümrük idaresine itiraz sırasında kullanılan bilgi ve belgeler dışında herhangi bir bilgi ve belge kullanılamaz” hükmünün Anayasa’nın 2, 5, 6 ve 138. maddelerine ve aynı maddenin 3. fıkrasında yer alan “Alınan kararlara karşı idari yargı merciine başvurulması,
bu kararın idare tarafından uygulanmasına engel oluşturmaz” hükmünün ise Anayasa’nın 2, 10 ve 36. maddelerine aykırı olduğu kanaati ile
Anayasa’nın l52. maddesi ve bir davaya bakmakta olan mahkemenin,
o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına götüren görüşünü açıklayan kararı ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurması gerektiğini düzenleyen 2949 sayılı Kanunun 28. maddesinin 2. fıkrası uyarınca işin gereği görüşüldü;
Uyuşmazlık konusu gümrük para cezaları 4458 sayılı Gümrük Kanununun 238. maddesi hükmü uyarınca kesilmiştir.
Bu maddenin yanı sıra aynı Kanunun 245. maddesinin 2. ve 3. fıkra hükümlerinin de bakılan davada uygulanması gerektiği ve Anayasanın yukarıda yer verilen maddelerine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
Bu sebeple, öncelikle 245. maddenin 2. ve 3. fıkralarının bakılan davada hangi sebeplerle uygulanması gerektiği konusunda irdelemelerde bulunulduktan sonra, hangi yönlerden Anayasaya aykırı oldukları konusunda gerekçeler açıklanacaktır.
4458 SAYILI GÜMRÜK KANUNUNUN 245. MADDESİNİN 2. FIKRASININ BAKILAN DAVADA UYGULANACAK KANUN HÜKMÜ OLUP OLMADIĞININ İRDELENMESİ
4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 2. fıkrasında,
idari yargı mercilerine yapılan itirazda, gümrük idaresine itiraz sırasında kullanılan bilgi ve belgeler dışında herhangi bir bilgi ve belge kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Yasakoyucu, kendilerine gümrük vergisi ve para cezası tebliğ edilen yükümlülerin gümrük idaresine verecekleri dilekçe ile yapacakları düzeltme taleplerine ilişkin kararlara karşı
süresinde yapacakları itirazlar neticesinde olumsuz yanıt almaları durumunda idari yargı mercilerine yapacakları başvuruda gümrük idaresine itirazda kullanılan bilgi ve belgeler dışında bir bilgi ve belgenin kullanılmamasını öngörmüştür.
Buna göre, kanun hükmü gereği vergi mahkemelerince gümrük vergi ve para cezalarına ilişkin uyuşmazlıkların görüm ve çözümü yapılırken
davacı tarafından dilekçeye eklenen belgelerin gümrük idaresine verilen itiraz dilekçesine eklenen belgeler olmasına dikkat edilecektir. Gümrük uyuşmazlıklarına ilişkin açılan davaların tamamında vergi mahkemeleri bu hususu gözeteceklerdir.
Olayda, adına gümrük para cezası kesilen davacı şirketin vekilleri tarafından Giresun Gümrük Müdürlüğünün
27.06.2002 gün ve 3924, 3925, 3926, 3927, 3928, 3929, 3930 sayılı ve 110, 111, 112, 113, 114, 115 ve 116 karar nolu kararlarına karşı T.C. Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı
Gümrükler Genel Müdürlüğü Trabzon Gümrükler Başmüdürlüğüne 22.07.2002 tarihinde yaptıkları itirazda
sadece Bulancak Noterliğince 19.03.1998 tarihinde düzenlenen vekaletnameyi ibraz etmiş olmalarına rağmen,
bu itirazlarının reddi üzerine itiraz kararlarının iptali ile yürütmenin durdurulması istemini içeren ve Mahkememiz kayıtlarına 25.10.2002 tarihinde alınan dava dilekçesi ekinde 33 adet değişik belgenin sunulduğu anlaşılmaktadır.
Davacı şirket vekillerinin davalı idareye yaptıkları itiraz sırasında kullanılan vekaletnamenin dışında Mahkememizde açılan davada 33 adet değişik belgenin sunulmuş olması karşısında,
Mahkememizce yukarıda yer verilen yasa hükümleri ile uyuşmazlığın görüm ve çözümünde bu belgelerin dikkate alınmaması öngörüldüğünden,
4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 2. fıkrasının bakılan davada doğrudan uygulanması gereken bir kural olduğu sonucuna varılmaktadır.
4458 SAYILI GÜMRÜK KANUNUNUN 245. MADDESİNİN 3. FIKRASININ BAKILAN DAVADA UYGULANACAK KANUN HÜKMÜ OLUP OLMADIĞININ İRDELENMESİ
4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 3. fıkrasında, alınan kararlara karşı idari yargı merciine başvurulması,
bu kararın idare tarafından uygulanmasına engel oluşturmayacağı hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usu1ü Kanununun 4001 sayılı Yasanın 12. maddesiyle değiştirilen 27. maddesinin 3. fıkrasında da,
vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi,
resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemini durduracağı kurala bağlanmıştır.
Genel olarak vergi mahkemelerinde davanın açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünü tahsil işlerini durdurduğu halde gümrük vergi ve para cezalarına ilişkin alınan kararların iptali istemiyle açılan davalara istisna getirilmiştir.
Tahakkuk ettirilen gümrük vergileri ile para cezalarına yapılan itirazlara karşı verilen kararların iptali istemiyle açılan davalarda,
bu kararların dava sonuçlanıncaya kadar uygulanmasını istemeyen yükümlülerin dava dilekçesinde iptal istemi ile birlikte dava konusu kararın yürütmenin durdurulmasını istemeleri yasa gereği zorunlu hale gelmiştir.
Dava konusu gümrük para cezalarına ilişkin kararların iptali istenilen davada da; davacı şirket vekili tarafından dava sonuçlanıncaya kadar yapılan yürütmenin durdurulması isteminin
yukarıda yer verilen 245. maddenin 3. fıkrası hükmü gereği yapılmış olması gözönüne alındığında, bu hükmün de bakılan davada uygulanması gereken bir kural olduğu sonucuna varılmıştır.
İTİRAZ GEREKÇELERİ
A – 4458 SAYILI KANUNUN 245. MADDESİNİN 2. FIKRASINA İLİŞKİN İTİRAZ GEREKÇELERİ
I – İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 2. MADDESİNE AYKIRIDIR.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20. maddesinin birinci bendinde,
Danıştay ile idare ve vergi mahkemelerinin bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yapacakları vurgulanmıştır.
Bu hükümle idari yargılama hukukunda re’sen araştırma ilkesi benimsenmiş bulunmaktadır. Madde hükmü uyarınca;
idari yargı yerleri, uyuşmazlık konusu olayın hukuki nitelendirmesini yapmak, olaya uygulanması gereken hukuk kuralını belirlemek ve sonuçta hukuki çözüme varmak yönlerinden tam bir yetkiye sahiptirler.
İdari yargı yerleri buna ek olarak, olayın maddi yönünü belirleme noktasında da her türlü inceleme ve araştırmayı kendiliklerinden yapabilir ve maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığını serbestçe araştırabilirler.
Ayrıca mahkemeler belirlenen süre içinde lüzum gördükleri evrakın gönderilmesini ve her türlü belgelerin verilmesini taraflardan ve ilgili diğer yerlerden isteyebilirler. Bu husustaki kararların,
ilgililerce, süresi içinde yerine getirilmesi mecburidir.
İdari yargı yerlerinin re’sen inceleme yetkileri Anayasa’nın 2. maddesinde anlam bulan hukuk devleti ilkesinin bir sonucudur.
İdari yargı yerlerinin önüne gelen her türlü eylem ve işlemin çözümü için gerekli tüm bilgi ve belgelere ulaşımının yasa kuralları ile kısıtlanması hukuk devleti ilkesinden uzaklaşma anlamını taşır.
Anayasa Mahkemesinin 06.07.1995 gün ve Esas No: 1994/80, Karar No: 1995/27 sayılı kararında; “… tüm işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik koşulu bilen,
her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan,
Anayasaya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren,
Anayasa ve hukuk kurallarına bağlılığa özen gösteren, yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ile Anayasa’nın bulunduğu
bilincinden ayrılmayan devlet…” olarak tanımlanan hukuk devleti ilkesinin tam olarak geçerli olabilmesi yargılama faaliyetinin etkin ve verimli gerçekleştirilmesiyle mümkün olabilecektir.
4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 2. fıkrasında getirilen düzenleme ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20. maddesinde yer alan re’sen inceleme ve
araştırma yetkisinin ortadan kaldırılmasıyla, hukuk devleti ilkesine uygun bir yargılamanın yapılması engellenmiş olmaktadır.
Adlarına gümrük vergisi tahakkuk ettirilen ya da gümrük para cezası kesilen yükümlüler davanın esasına etkili olabilecek bir belgeyi sonradan elde etmiş olsalar bile eğer gümrük idaresine yapılan itirazda kullanmamışlarsa,
dava aşamasında mahkemeye sunmalarının yasaklanması Anayasanın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesiyle çelişir.
II – İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 5. MADDESİNE AYKIRIDIR
Anayasa’nın 5. maddesinde, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak, kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya,
insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmak, devletin temel amaç ve görevleri arasında sayılmıştır.
Yasa koyucu yasal düzenleme yaparken Anayasanın yukarıda yer verilen 5. maddesine uygun hareket etmek zorundadır.
Kişilerin temel hak ve hürriyetlerini sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan değil,
kullanımını, gelişimini amaçlayan yasal düzenlemelerin yapılması yasakoyucunun temel amacı olması gerekir.
Bu sebeple, davacı şirketin haklarının korunması ile ilgili hak arama hürriyetini kısıtlayıcı hükümlerin yasa ile getirilmesi Anayasanın 5. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
III – İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 36. MADDESİNE AYKIRIDIR
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde de, herkesin meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı kimliğiyle sav ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Sav ve savunma hakkı birbirini tamamlayan ve birbirinden ayrılması olanaksız niteliğiyle hak arama özgürlünün temelini oluşturur.
Önemi nedeniyle hak arama özgürlüğü, yalnız toplumsal barışı güçlendiren dayanaklardan biri değil aynı zamanda bireyin adaleti bulma,
hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Bu hakkın kullanılması, yerine getirilmesi olabildiğince kolaylaştırılmalı,
olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren, güçleştiren engeller kaldırılmalıdır.
İtiraz konusu hüküm ile davacının bu kimliğiyle yargı mercileri önünde sahip olduğu sav hakkının gereği gibi kullanmasına engel getirilmiştir.
Davacının vergi mahkemesinde açtığı davanın görüm ve çözümünde dikkate alınmasını istediği belgelerin daha önce idareye yapılan itirazda kullanılmamış olması nedeniyle
itiraz konusu hüküm uyarınca bakılan davada ileri sürdüğü iddialarına dayanak olarak gösterilmesinin olanaksız hale getirilmesinin 36. maddenin yukarıda yer verilen hükümlerine aykırı olduğu sonucuna varılmaktadır.
Diğer taraftan, Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunca 4458 sayılı Gümrük Kanununa ilişkin olarak kabul edilen metne ilişkin genel gerekçede;
Türkiye ile Avrupa Ekonomik Topluluğu arasında bir ortaklık yaratan Ankara Anlaşması ile anlaşmanın amaçlarına ulaşmak için zaman içerisinde bir Gümrük Birliği kurulacağı ve ortaklığın,
hazırlık dönemi, geçiş dönemi ve son dönem adı verilen safhadan sonra sağlanacağının belirtildiği,
son olarak da Avrupa Birliği ile Türkiye Ortaklık Konseyi tarafından 06.03.1995 tarihinde kabul edilen,
taraflar arasında sağlanacak gümrük birliğinin esaslarını içeren Kararın 26. maddesinde 12 Ekim 1992 tarihli Konsey Yönetmeliği ile onun uygulama hükümlerini belirleyen 2 Temmuz 1993 tarihli Komisyon Yönetmeliğini temel alan konulara ait
hükümlerin benimsenmesi gözönüne alınarak Gümrük Kanunu tasarısına Ortak Gümrük Kanununun bütün temel müesseselerinin alındığı ve topluluk ile sağlanan Gümrük Birliğine bağlı olarak,
mevcut Gümrük Kanunu ve ilgili mevzuatın basitleştirildiği, bazı boşlukların giderilmesi ve Avrupa Birliği gümrük mevzuatı ile gerekli entegrasyonun sağlanmaya çalışıldığı vurgulanmıştır.
T.B.M.M. Plan ve Bütçe Komisyonunca Kanuna ilişkin olarak kabul edilen metinde, kabul edilen Kanunun 245. maddesinde yer alan hususlar tekrarlanmış,
uygulama ile neyin amaçlandığı konusunda ayrıntılı gerekçeye yer verilmemiştir.
12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ankara Anlaşması ile başlayan ve yaklaşık 40 yıldır devam eden Avrupa Birliği – Türkiye ilişkilerinde Avrupa Birliği müktesebatına ilişkin
yapılması gereken uyum çalışmaları başta T.C. Adalet Bakanlığı olmak üzere birçok kurum tarafından yürütülmekte, yasama organınca tasarıların kabul edilmesiyle bu konuda gerekli adımlar atılmaktadır.
Yasakoyucu tarafından kabul edilerek yasa haline gelen metinlerin ekonomik uyumu gerçekleştirmesi yanında evrensel hukuk kuralları ile birlikte Anayasa’ya uygun düzenlenmelidir
Normlar hiyerarşisi bakımından üst norm olan Anayasa’ya aykırı olan alt normun hukuk aleminde varlığını devam ettirmemesi gerekir.
Nitekim, yeni getirilen yasal düzenlemelerin Anayasa’nın diğer maddelerine uygunluğu ile birlikte,
Türkiye Cumhuriyetinin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkının metne dahil edilmesi gerekçesiyle
4709 sayılı Kanunun 14. maddesi ile Anayasa’nın 36. maddesine eklenen adil yargılanma hakkına da uygun bir düzenleme olmalıdır.
Adil yargılanma hakkı 03.10.2001 tarihinde Anayasamızda yeralmışsa da, batı hukuk sistemlerinin yıllardan beri vazgeçemeyeceği temel haklar arasında yer almaktadır.
Hukuk devleti ilkesi bireylerin temel haklarının korunması konusunda gösterilen başarı oranında gerçekleşmektedir.
Günümüzde Anayasa’larda haklar alanının ayrıntılı olarak düzenlenmesi şeklinde, ya da
böyle bir düzenleme yoksa Anayasa Mahkemesinin hukuk devleti ve demokrasi kavramları konusunda yaptıkları yorumlar yoluyla bu koruma gerçekleştirilmektedir.
Anayasamızın 36, 38, 125, 138 ve 142. maddelerinde adil yargılama hakkının içerdiği pek çok ilke veya hak yer almasına rağmen 2001 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile adil
yargılanma hakkı Türkiye’de de Anayasa’nın bir parçası haline gelmiştir.
Adil yargılanma hakkı Türkiye’nin de tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde tanımlanmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi; adil yargılanma hakkının demokratik bir toplumda öne çıkan yerinin,
bu alandaki denetim açısından Mahkemeyi, dava konusu usulün gerçeklerini incelemeye sevketmesi olduğunu belirtmiştir.
Adil yargılanma hakkı kapsamında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini 6. maddesinin 1. fıkrasında bir çok hak ve ilkede güvence altına alınmıştır.
Bunlardan birisi de hakkaniyete uygun yargılanma hakkıdır. Burada önemli olan yargılama faaliyetinin tüm işlemlerinin bir bütün olarak hakkaniyete uygun olarak yapılıp yapılmamasıdır.
Bunun gerçekleşmesi de silahların eşitliği ilkesi ile mümkün olmaktadır.
İtiraz konusu kural ile bu ilkeye aykırı olarak davalı idareye tesis ettiği işlemler konusunda davalı olarak savunma hakkı konusunda hiçbir engel çıkarılmamasına rağmen,
davacının savını kanıtlayacak, davalı idarenin iddialarının aksini ortaya koyacak belge sunma imkanından yoksun bırakılması nedeniyle,
itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 36. maddesinde 2001 yılında yapılan değişiklikle getirilen “adil yargılanma hakkına” aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
IV – İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 138. MADDESİNE AYKIRIDIR
Anayasanın “Mahkemelerin Bağımsızlığı” başlıklı 138. maddesinde, “Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar;
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler” hükmüne yer verilmiştir.
Hakimlerin görevlerini bağımsız yapabilmeleri ve Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirken hak kaybına neden olabilecek,
adalet duygusunu zedeleyen, hak arama özgürlüğünü engelleyen,
adalet terazisinde hak açısından her zaman eşit olması gereken davacı ile davalı arasında adil yargılanma hakkına ters düşen uygulamalara yol açabilecek yasaları uygulamak zorunda da bırakılmamalıdırlar.
Hukuk devletinde mahkemelerin bağımsızlığından anlaşılması gereken ilke de budur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinin 1. fıkrasında bir temel kural vardır. Bu kurala göre,
“her şahıs… bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının… dinlenmesini istemek hakkına haizdir”.
Bu kurala göre, herkesin davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakkaniyete uygun bir biçimde görülmesi gerekmektedir.
Davanın mahkeme tarafından hakkaniyete uygun bir biçimde görülebilmesi için, öncelikle davada taraf olan kişinin tüm iddialarını açıkça ortaya koyma hakkının tanınması gerekir.
Uyuşmazlığın esasını çözümleyecek idari yargı yerleri, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 20. maddesinin birinci bendinde yer alan
Danıştay ve idare ve vergi mahkemelerinin bakmakta oldukları davalara ait her çeşit incelemeleri kendiliklerinden yaparlar hükmü uyarınca uyuşmazlık konusu olayın hukuki nitelendirmesini yapmak,
olaya uygulanması gereken hukuk kuralını belirlemek ve sonuçta hukuki çözüme varmak yönlerinden tam bir yetkiye sahiptir.
Buna ek olarak, olayın maddi yönünü belirleme noktasında da idari yargı yerleri her türlü inceleme ve araştırmayı kendiliklerinden yapabilir ve maddi durumun gerçeğe uygun olup olmadığını serbestçe araştırabilirler.
İtiraz konusu kural 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 20. maddesi ile de çelişmektedir. Bu madde hükmüne göre davacıda bulunan, ancak;
davalı idareye itirazda ya da dava dilekçesine eklenmeyen bir belgenin uyuşmazlığın çözümünde etkili olduğu kanısına varan
idari yargı merci re’sen araştırma ilkesi gereği ara kararı ile istemesi gereken bu belgenin yargılama sürecine dahil edilmemesi öngörülmüştür.
Olayda da, Mahkememizin 31.10.2002 tarih ve E:2002/330 sayılı yürütmenin durdurulması isteminin savunma ve ara kararından sonra incelenmesine ilişkin kararında,
davacıdan davalı idareye itiraz ve dava dilekçesinde sunulmayan bilgi ve belgeler istenilmiş, cevap alınamamıştır.
Mahkemelerin bağımsızlığı ilkesine de aykırı olduğu kanaatine varılan itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2, 5, 36. ve 38. maddelerine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
B – 4458 SAYILI KANUNUN 245. MADDESİNİN 3. FIKRASINA İLİŞKİN İTİRAZ GEREKÇELERİ
I – İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 2. MADDESİNE AYKIRIDIR
Anayasa Mahkemesinin 06.07.1995 gün ve Esas No: 1994/80, Karar No: 1995/27 sayılı kararında
hukuk devleti “…tüm işlem ve eylemlerinin hukuk kurallarına uygunluğunu başlıca geçerlik koşulu bilen, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren,
hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan,
insan haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, Anayasa ve hukuk kurallarına bağlılığa özen gösteren,
yargı denetimine açık olan, yasaların üstünde yasakoyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ile Anayasa’nın bulunduğu bilincinden ayrılmayan devlet…” olarak tanımlanmıştır.
4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 3. fıkrasında, alınan kararlara karşı idari yargı merciine başvurulması,
bu kararın idare tarafından uygulanmasına engel oluşturmayacağı hükmüne yer verilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 4001 sayılı Yasanın 12. maddesiyle değiştirilen 27. maddesinin 3. fıkrasında da,
vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi,
resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemini durduracağı kurala bağlanmıştır.
Genel olarak vergi mahkemelerinde davanın açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemini durdurduğu halde
4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 3. fıkrası hükmü ile gümrük vergi ve para cezalarına ilişkin alınan kararların
iptali istemiyle açılan davalara istisna getirilmiştir. Tahakkuk ettirilen gümrük vergileri ile para cezalarına yapılan itirazlara karşı verilen kararların iptali istemiyle açılan davalarda,
bu kararların dava sonuçlanana kadar uygulanmamasını isteyen yükümlülerin dava dilekçesinde iptal istemi ile birlikte
dava konusu kararın yürütülmesinin durdurulmasını istemeleri yasa gereği zorunlu hale getirilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin hukuk devletinde bulunması gereken ilkeler konusunda yaptığı tanımlamaya ilişkin yukarıda yer verilen kararında;
her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurmayı amaçlayan ve bunu geliştirerek sürdüren, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan,
Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan … gibi hukuk devletinde olmazsa olmaz ilkeler ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Gerçekten de, yargı denetimine açık her türlü eylem ve işlemin hukuk devleti ilkeleri bağlamında hukuka uygun olup olmadıkları yönünden yapılacak yargı denetiminde getirilen usuli kısıtlamaların hukuk devleti ilkesini zedelememesi gerekir.
Hukuk devleti ilkesinin birinci koşul olarak kabul edildiği yargı düzenlerinde kişiler için ayrı yargılama sistemlerinin uygulanması gerektiği kabul edilemez.
Adli, idari, askeri yargı düzenlerinin herhangi birinde yapılacak yargılamada izlenecek yöntemin herkes için aynı olması gerekir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27. maddesinin 3. fıkrası hükmüne göre;
idarece; ikmalen, ya da re’ sen yapılan tarhiyatların tamamına ilişkin uyuşmazlıklara karşı vergi mahkemesinde dava açıldığında tahsil işleminin duracağı kurala bağlandığı halde,
beyana göre tahakkuk ettirilmesi yönünden gelir ve kurumlar vergisinden hiçbir farkı bulunmayan gümrük vergisi ile para cezalarına yapılan itirazlara karşı alınan kararların iptali istemiyle
vergi mahkemesinde dava açılmasının bu kararların idare tarafından uygulanmasına engel oluşturmayacağının öngörülmüş olması adaletli bir hukuk düzenine tamamıyla aykırıdır.
Açıklandığı üzere itiraz konusu kural Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan “hukuk devleti” ilkesine aykırıdır.
II – İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 10. MADDESİNE AYKIRIDIR
İtiraz konusu hüküm Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan ve değişik Anayasa Mahkemesi kararlarıyla yorumlanan eşitlik ilkesine aykırılık teşkil etmektedir.
Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan “Kanun önünde eşitlik” ilkesi ile herkesin, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç,
din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu vurgulanmıştır.
Anayasa’nın bu hükmü ile aynı hukuksal durumda olan kişilerin aynı kurallara bağlı tutulacağı, değişik hukuksal durumda olanların ise değişik kurallara bağlı tutulması gerektiği kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin pek çok kararında vurgulandığı gibi yasa önünde eşitlik ilkesi, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına gelmemekle birlikte,
yasaların uygulanmasında birbirinin aynı durumda olanlar ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve toplumların yaratılmasını engellemektedir.
Kimi yurttaşların haklı bir nedene dayanılarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmamakta,
hatta bunların durumu ve konumlarındaki özellikleri, kimi kişi ya da topluluklar için değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılmakta, özelliklere ve aykırılıklara dayandığı için haklı olan nedenler,
ayrı düzenlemeyi aykırı değil, geçerli kılarsa da, aynı durumda olanlar için ayrı düzenleme aykırılık oluşturur.
Anayasa ile eylemli değil hukuki eşitlik amaçlanmaktadır.
Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesinin çiğnenmemesi için, aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumların ayrı kurallara bağlı tutulması gerekmektedir.
Başka bir anlatımla, kişisel durumları ve nitelikleri özdeş olanlar arasında, konulan kurallarla değişik uygulamaların yapılmaması gerekmektedir.
Ancak, durumlardaki değişikliğin doğurduğu zorunlulukların kamu yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla farklı uygulamalar getirilmesi durumunda Anayasa’nın eşitlik ilkesinin çiğnendiği sonucu çıkarılamaz.
İtiraz konusu düzenleme ile, vergi mahkemesinde davacı olma konumları dolayısıyla aynı hukuki duruma sahip gelir vergisi ve kurumlar vergisi mükellefleri ile gümrük vergisi
mükellefleri arasında yargılamanın seyri itibariyle farklı düzenlemeyi gerektirecek hukuken geçerli bir sebep bulunmadığı halde,
gümrük vergisi mükelleflerinin vergi mahkemelerinde dava açmaları halinde haklarında tahakkuk ettirilen gümrük vergileri ile para cezalarına ilişkin kararların yürütülmesinin durdurulmasını istemedikleri müddetçe
vergi ve para cezalarının tahsilinin yapılacağının kabul edilmesi yukarıda yer verilen “kanun önünde eşitlik” ilkesine aykırıdır.
Diğer taraftan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 27/2. maddesinde yürütmenin durdurulması kararı verilebilmesi için idari işlemin uygulanması halinde telafisi
güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Vergi mahkemelerinde gümrük vergisi ve para cezalarına karşı dava açıldığında mahkemece açıkça hukuka aykırı olduğu kanaatine varılan bir işlem telafisi güç veya imkansız zarar doğurmuyorsa esas hakkında karar verilinceye kadar geçerliliğini koruyacaktır.
Böylelikle diğer vergilerin yükümlüleri ile gümrük vergisi mükellefleri arasında hukuki eşitlik bulunması gerekirken vergi mahkemesinde davacı konumunda olma yönünden hukuken
geçerli olabilecek bir sebep bulunmamaksızın farklılık yaratılmıştır.
III – İTİRAZ KONUSU HÜKÜM ANAYASA’NIN 36. MADDESİNE AYKIRIDIR
İtiraz konusu hükmün Anayasa’nın 36. maddesinde yer alan herkesin adil yargılanma hakkına sahip olduğuna ilişkin kuralına aykırı olduğu düşünülmektedir.
Adil yargılanma hakkının tanımı, ulusal ve uluslararası hukuk camiasındaki değerlendirilmesi,
uygulamaları konusunda yukarıda geniş bir şekilde açıklamalarda bulunulduğu üzere itiraz konusu kuralla vergi mahkemesinde davacı konumunda bulunan gelir ve kurumlar vergisi
mükellefleri ile gümrük vergisi mükellefleri arasında getirilen ayırımla adil yargılanma hakkının ihlal edildiği kanaatine varılmıştır.
HÜKÜM
Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 152. ve bir davaya bakmakta olan mahkemenin, o dava sebebiyle uygulanacak olan bir kanun hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına götüren görüşünü açıklayan kararı ile
Anayasa Mahkemesine başvurmasına gerektiğini düzenleyen 2949 sayılı Kanunun 28. maddesinin 2. fıkrası gereğince 4458 sayılı Gümrük Kanununun 245. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “idari yargı mercilerine yapılan itirazda,
gümrük idaresine itiraz sırasında kullanılan bilgi ve belgeler dışında bir belge kullanılamaz” hükmünün Anayasa’nın 2, 5, 36. ve 138. maddelerine ve aynı maddenin 3. fıkrasında yer alan “Alınan kararlara karşı idari yargı merciine başvurulması,
bu kararın idare tarafından uygulanmasına engel oluşturmaz” hükmünün ise Anayasa’nın 2, 10 ve 36. maddelerine aykırı olduğu kanaati ile bu fıkraların iptali ve bakılan davalar açısından bu fıkraların uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi için
iptali istenilen fıkraların yürürlüğünün durdurulması istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve dosyadaki belgelerin onaylı birer örneklerinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine, 26.12.2002 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi”
III – İTİRAZ KONUSU YASA KURALI
4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun itiraz konusu fıkraları da içeren 245. maddesi şöyledir:
“Madde 245- 1. Yükümlüler, gümrük idaresine verdikleri beyanname ve bu beyanname eki bilgi ve belgeler esas alınmak suretiyle kendileri tarafından hesaplanan gümrük vergilerine itirazda bulunamazlar.
İdari yargı mercilerine yapılan itirazda, gümrük idaresine itiraz sırasında kullanılan bilgi ve belgeler dışında herhangi bir bilgi ve belge kullanılamaz.
Alınan kararlara karşı idari yargı merciine başvurulması, bu kararın idare tarafından uygulanmasına engel oluşturmaz.”
IV – İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi uyarınca Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN,
Sacit ADALI, Ali HÜNER, Fulya KANTARCIOĞLU, Ertuğrul ERSOY, Tülay TUĞCU, Ahmet AKYALÇIN,
Enis TUNGA ve Mehmet ERTEN’in katılmalarıyla 28.1.2003 günü yapılan ilk inceleme toplantısında,
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine ve yürürlüğün durdurulması isteminin esas inceleme evresinde karara bağlanmasına oybirliğiyle karar verilmiştir.
V – ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
1 – 245. Maddenin 2 Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararında, sav ve savunma hakkının birbirini tamamladığı, bunun hak arama özgürlüğünün temelini oluşturduğu
, kullanılmasının ve yerine getirilmesinin olabildiğince kolaylaştırılmasının, olumlu ya da olumsuz sonuç almayı geciktiren,
güçleştiren düzenlemelerin kaldırılmasının zorunlu olduğu; Kural’la savunma hakkının gereği gibi kullanılmasının engellendiği;
yargılama faaliyetinin tüm işlemlerinin bir bütün olarak hakkaniyete uygun biçimde yapılması gerektiği;
bunun gerçekleşmesinin de silahların eşitliği ilkesi ile mümkün olabileceği nedenleriyle itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 2., 5., 10., 36. ve 138. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesine göre, Anayasa Mahkemesi,
kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün Anayasa’ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmaya mecbur değildir.
Taleple bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile de Anayasa’ya aykırılık kararı verebilir.
Bu nedenle, kuralın Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de incelenmesi uygun görülmüştür.
İptali istenilen kuralda, idari yargı mercilerine yapılan itirazda, gümrük idaresine itiraz sırasında kullanılan bilgi ve belgeler dışında herhangi bir belgenin kullanılamayacağı belirtilmiştir.
Hak arama hürriyetini düzenleyen Anayasa’nın 36. maddesinde, “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” denilerek yargı mercilerine davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun tabiî sonucu olarak da kişinin yargı mercileri önünde iddia, savunma,
adil yargılanma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmış ve özel sınırlama nedenleri öngörülmemiştir.
Anayasa’nın 4709 sayılı Kanunla değiştirilen 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
denilerek temel hak ve özgürlüklerin ancak ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceği öngörülmüştür.
Kişinin karşılaştığı bir suçlamaya karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir eylem veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin en etkili ve güvenceli yolu,
yargı mercileri önünde dava hakkını kullanmak ve bu davada kullanılabilecek kanıtları mahkeme önüne getirebilmektir.
Sav ve savunma birbirini tamamlayan ve birbirinden ayrılması olanaksız olan niteliğiyle hak arama özgürlüğünün temelini oluşturmaktadır.
Hak arama özgürlüğü, temel hak niteliği taşıması dışında, diğer hak ve özgürlüklerden yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkin güvencelerden biridir. Bu temel saptama karşısında,
daha kapsamlı bilgi ve belgelerle donatılmış idarenin kullanacağı savunma hakkı yanında, gümrük vergisi mükelleflerinin de hak arama özgürlüğünden tam anlamıyla yararlanmalarının sağlanması gerekir.
Buna göre, iptali istenilen kuralla idari yargı mercilerine yapılan itirazda, gümrük idaresine yapılan itiraz sırasında kullanılan bilgi ve belgeler dışında herhangi bir bilgi ve belgenin kullanılamamasının öngörülmesi,
savunma hakkının kısıtlanmasına yol açarak, yargı merciinin doğru ve adil bir sonuca ulaşılabilmesini engelleyeceğinden Anayasa’nın 36. maddesine aykırılık oluşturur.
Anayasa’da özel bir sınırlandırma nedeni öngörülmemiş olan hak arama özgürlüğünün itiraz konusu kuralla sınırlandırılması, Anayasa’nın 13. maddesine de aykırıdır.
Kural, Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden, 2., 5. ve 138. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
2 – 245. Maddenin 3 Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararında, yasa önünde eşitliğin herkesin her yönden aynı yasa kurallarına bağlı olacağı anlamına gelmeyeceği,
aynı durumda bulunanlara aynı yasa kurallarının uygulanması gerektiği, itiraz konusu düzenleme ile vergi mahkemelerinde davacı olarak aynı hukuksal konuma sahip gelir ve kurumlar vergisi mükellefleri ile gümrük vergisi mükellefleri arasında
yargılamanın seyri bakımından farklı düzenlemenin hukuken geçerliliğinin olmadığı belirtilerek, Kural’ın Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırılık oluşturduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kural “Alınan kararlara karşı idari yargı merciine başvurulması, bu kararın idare tarafından uygulanmasına engel oluşturmaz.” biçimindedir.
Anayasa’nın 10. maddesinde, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
denilmektedir. Bu yasak, birbirinin aynı durumunda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını engellemektedir.
Aynı durumda olanlar için farklı düzenleme eşitliğe aykırılık oluşturur.
Anayasa’nın amaçladığı eşitlik, mutlak ve eylemli eşitlik değil hukuksal eşitliktir.
Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik çiğnenmiş olmaz.
Başka bir anlatımla, kişisel nitelikleri ve durumları özdeş olanlar arasında değişik uygulamalar yapılamaz.
Kimi yasalarda mali yükümlülükler düzenlenmiş olup çeşitli vergi, resim ve harçların her birinin ayrı bir usul ile beyan,
tarh ve tahsil edilmesinin kurala bağlanması bu yükümlülüklerin farklı özelliklere sahip olmasından kaynaklanmaktadır.
Genel olarak verginin beyanı, tarh, tahakkuk ve vergi mahkemelerinde dava açma usulü ile ilgili kurallar 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nda, tahsile ilişkin kurallar ise 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da yer almıştır.
Gümrük vergi ve cezaları konusunda ise verginin beyanı, hesaplanması, tahakkuku, gümrük idaresine itiraz ve dava açılması ile ilgili kurallar 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nda düzenlenmiş, gümrük vergi ve cezalarının tahsilat usulü de 6183 sayılı Yasa’da belirtilmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 8. maddesinin birinci fıkrasında “Mükellef, vergi kanunlarına göre kendisine vergi borcu terettüp eden gerçek veya tüzelkişidir.” denilerek mükellefin tanımı yapılmış,
4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 3. maddesinin 11 numaralı fıkrasında da “yükümlü” deyiminin “gümrük yükümlülüklerini yerine getirmekle sorumlu bütün kişileri” ifade edeceği belirtilmiştir.
Vergi, resim ve harç gibi mali yükümlülüklerin her biri farklı özelliklere sahip iseler de, diğer vergi mükellefleri ile gümrük vergisi mükelleflerinin,
mükellef olma, kendilerinden tahsil edilmesi gereken mali yükümlülüklerin kamu gücüne dayanılarak alınması ve aynı yargı mercilerinde davacı olarak haklarını arayabilmeleri bakımından aynı hukuksal durumda oldukları kuşkusuzdur.
Buna göre, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 4001 sayılı Yasa ile değiştirilen 27. maddesinin üçüncü fıkrasında,
vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılmasının, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri malî yükümlülüklerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durduracağı
açıkça hükme bağlanmasına karşın, aynı hukuki durumda olan gümrük vergisi mükellefleri hakkında alınan kararlara karşı idari yargı merciine başvurulmasının gümrük idaresince alınan kararın uygulanmasına engel,
Anayasa’nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine aykırıdır. Kuralın iptali gerekir.
Anayasa’nın 10. maddesine aykırı görülerek iptal edilen kuralın, ayrıca Anayasa’nın 2. ve 36. maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Osman Alifeyyaz PAKSÜT ve Şevket APALAK bu görüşe katılmamışlardır.
VI – YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
27.10.1999 günlü, 4458 sayılı Gümrük Kanunu’nun 245. maddesinin (2) ve (3) sayılı fıkralarının YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE, 18.10.2005 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
VII – SONUÇ
27.10.1999 günlü, 4458 sayılı “Gümrük Kanunu”nun 245. maddesinin;
1 – (2) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
2 – (3) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Şevket APALAK ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT’ün karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
18.10.2005 gününde karar verildi.
KARŞIOY YAZISI
Anayasamızın 73. maddesine göre, “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü” olup
“Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağıtımı, maliye politikasının sosyal amacıdır”. Gümrük vergileri ise, 4458 sayılı gümrük Kanununun 1. maddesindeki ifadeyle,
” Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Bölgesine giren ve çıkan eşyaya ve taşıt araçlarına uygulanacak gümrük kuralları” kapsamında alınan vergilerdir.
Anayasanın 5. maddesinde yer alan Devletin temel amaç ve görevlerinin yerine getirilmesi için gereksinim duyulan kamu gelirleri arasında gümrük vergileri her ne kadar önemli bir yer tutmakta ise de,
gümrük vergilerinin öncelikli amacı salt kamu geliri elde etmek değil, ülke ekonomisinin dünya koşullarına ve ulusal çıkarlara uygun,
rekabetçi ve sağlıklı biçimde işleyişini düzenlemektir. Anayasanın 167. maddesinin ikinci fıkrasında “Dış ticaretin ülke ekonomisinin yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla ithalat,
ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışında ek mali yükümlülükler koymaya ve bunları kaldırmaya kanunla Bakanlar Kuruluna yetki verilebilir” denilmiştir.
Örneğin, bir malı bir yabancı ülkeden ithal eden kişi ile aynı cins, miktar, evsaf ve değerde malı başka bir yatırımcı ülkeden ithal eden kişi, farklı gümrük yükümlülükleri ile karşılaşabilmektedir.
Esasen, gümrük rejiminin kamu güvenliğini ve kamu sağlığını ilgilendiren boyutları da olduğu açıktır.
Gümrük rejiminin ve vergilerinin uluslararası niteliği de diğer vergilerden farklı olup, birçok yabancı devlet gibi,
Türkiye Cumhuriyeti de bu alanda kapsamlı uluslararası düzenlemelere taraf olmuş ve yükümlülükler altına girmiştir.
Üyeleri arasında gümrük birliği bulunan Avrupa Birliği ile ülkemiz arasında da, 1 Ocak 1996’dan bu yana gümrük birliğine gidilmiştir.
Buna göre, gümrük birliği dahilinde ortak gümrük tarifeleri uygulanmakta ve gümrük işlemleri de tedricen ortak bir sisteme dönüştürülmektedir.
Buna karşılık, Türkiye Cumhuriyeti ile AB arasında vergi birliği kurulması söz konusu olmadığı gibi,
25 ülkeden oluşan AB’nin kendi üyeleri arasında da vergi birliği bulunmamaktadır.
Gümrük vergileri, öğretide de vergi hukuku içerisinde yer almamaktadır.
Türk hukuk sisteminde de öteden beri, gümrük vergileriyle diğer vergiler arasındaki fark gözetilmiştir. 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 2. maddesinde,
“Gümrük ve tekel idaresi tarafından alınan vergi ve resimler bu kanuna tabi değildir” denilmek suretiyle, mahiyeti,
amaçları ve sistematiği farklı olan gümrük vergi ve cezalarına itirazlar farklı düzenlemelere tabi tutulmuştur.
Bu kapsamda, Gümrük Kanununun 242. maddesinde yükümlülerin kendilerine tebliğ edilen gümrük vergileri için sırasıyla, önce ilgili gümrük idaresine, sonra,
hem gümrük vergilerine, hem de idari kararlara karşı gümrük başmüdürlüğüne, daha sonra Gümrük Müsteşarlığına ve en son olarak da idari yargıya başvurabilmelerine imkan veren,
aşamalı bir itiraz sistemi getirilmiştir. Bilindiği gibi, 2577 sayılı İdari Yargılama Usul
Yasasının 27. maddesinin 1. fıkrasına göre, “Danıştayda veya idari mahkemelerde dava açılması dava edilen idari işlemlerin yürütülmesini durdurmaz”.
Bu, genel bir kuraldır. Bu genel kurala, aynı maddenin 3. fıkrası ile “Vergi mahkemelerinde vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması,
tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur.”
denilerek bir istisna getirilmişse de, gümrük vergi ve cezaları bakımından yasa koyucu takdir hakkını, bu istisnayı tanımak yönünde kullanmamıştır.
Aksi halde, vergi mahkemesine başvurmakla uygulama duracağından, gümrük vergisi mükellefleri hemen bu yola gidecekler ve gümrük kanununda öngörülen,
uyuşmazlığın yargıya gitmeden çözülmesine imkan veren itiraz mekanizması işlevsiz kalacaktır.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Yasasının 27. maddesinin 2. fıkrasına göre “ Danıştay veya idari mahkemeler,
idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması” durumunda her zaman yürütmenin durdurulmasına karar verebileceklerdir.
Anayasamızda, her türlü vergi itirazlarının yargıya götürülmesi halinde idarenin kararlarının uygulanmasının derhal durdurulmasını gerektiren bir hüküm bulunmadığı gibi,
mahkemece yürütmenin durdurulması kararı verilmesi yönünden gümrük vergileriyle diğer vergiler arasında farklılık bulunmamaktadır.
Diğer bir ifadeyle, hukuk güvencesi, her ikisi için de aynı düzeyde sağlanmaktadır. Vergi Usul Kanunu’na tabi vergilerle,
Vergi Usul Kanununun kapsamı dışındaki gümrük vergi ve cezalarına ilişkin itiraz yollarının özdeş olmasını,
hele bu özdeşliğin diğer yasa kurallarının da Vergi Usul Kanunu paraleline getirilerek sağlanmasını öngören bir hüküm Anayasada mevcut değildir.
Dolayısıyla, her iki yöndeki düzenleme de Anayasaya aykırı olmadığından,
yasa koyucu, özel yasasında yapacağı düzenlemeyle, iki çözüm yolundan birini veya öbürünü benimseyebilecektir.
Öte yandan farklı hukuki konumda bulunan kişilere farklı hukuki kuralların uygulanmasının, Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olmadığı,
Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında vurgulanmıştır.
Farklı amaçları ve farklı usulleri olan vergilerin salt aynı mercide dava konusu edilmeleri,
mükelleflerin aynı hukuki konumda olmaları anlamına gelmediğinden, iptali istenen kuralın Anayasanın eşitlik ilkesine aykırılığından da söz edilemez.
Bu nedenlerle, dava konusu yasa kuralının iptaline ilişkin çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
AZLIK OYU
İdari işlemlerin yargı yerlerince iptal edilinceye kadar yasalara uygun oldukları kabul edilir.
Yasallık ilkesi olarak kavramlaşan bu yaklaşımın gereği olarak,
tersi bir karar olmadıkça idari işlemlerin uygulamaya konacağında, etkilerini doğuracağında kuşku yoktur.
Gerçekten de Anayasamızın 125. maddesinde idari işlemlerin ancak,
açıkça hukuka aykırılık ve uygulanması durumunda giderilmesi güç ya da olanaksız zararların doğacağının belirlenmesi halinde yargı yerince yürütmesinin durdurulabileceği öngörülmüştür.
Bu kuralın yinelendiği 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 27. maddesinin üçüncü bendinde ise,
vergi mahkemelerine ilişkin olarak özel düzenleme getirilmiş ve vergi uyuşmazlıklarında dava açılmasıyla tahsil işlemlerinin duracağı öngörülmüştür.
İncelemeye konu olan gümrük vergisiyle ilgili yasal kural ise dava açılmasının tahsil işlemini etkilemeyeceği sonucunu veren bir yaklaşımı sergilemektedir.
Yargılama yöntemine ilişkin kuralların, ilgili usul yasasında yer alması temel ilke ise de,
özel yasalarda da usul kurallarının öngörülmesinde Anayasal bir aykırılıktan söz edilemez.
Üzerinde durulan kural, İdari Yargılama Usulünün özel olarak düzenlediği vergi uyuşmazlıklarına yönelik ilkeden ayrılıp Anayasa’nın idari işlemlere yönelik yaklaşımını yansıtmaktadır.
Bu kurala göre dava açılması yürütmeyi kendiliğinden durdurmayacak, dolayısıyla yargı yerleri uygulamayı önleyecek bir karara ulaşmak için gerekli koşulları arayacaktır.
Ortaya çıkan bu hukuksal durumun idari işlemlerin yasallığı ilkesi ve Anayasa’nın 125. maddesindeki kuralla örtüştüğünde kuşku yoktur.
Anayasal bu uyum, Anayasa’nın bir başka normu olan eşitlik ilkesinin irdelenmesini gerektirmemelidir.
Çünkü, Anayasal kurallar eşit güçte oldukları gibi, soyut norm denetiminde asıl olan yasa ile üst kural ilişkisidir.
Bu ilişki çelişkiler içermediğinde, üst norm ile alt derecedeki metinde, doğal bir neden-sonuç ilişkisi veya benzer anlatım göründüğünde,
başka bir Anayasal kural, gerçekleşmiş uyumu olumsuz yönde etkiliyemeyecektir.
Öte yandan, ayrı yasalar ayrı hukuksal konumları düzenlediklerinden; ilgililerin taşıyacakları nitelik ve özelliklerdeki benzer durumlar,
eşitlik ilkesinin uygulama alanı dışında kalacaktır.
Dahası, incelemeye konu olan kural, 2577 sayılı Yasa’nın öngördüğü kuralın ayrıksı bir hükmü olma niteliğini taşıdığından,
yasalaştırma yönteminde temel kuralla ayrıksı kuralın eşitlik ilkesiyle irdelenmesi olanaksız olup,
tersi yaklaşım yasal metinlerin istisnai kurallar öngörmemesi gibi bir sonuca etken olacaktır.
Bu nedenlerle, iptali istenen 4458 sayılı Yasa’nın 245. maddesinin üçüncü fıkrasında Anayasa’ya aykırılık bulunmadığından istemin reddi gerekeceği oyuyla kararın bu kısmına karşıyım.