ANAYASA MAHKEMESİ KARARLARI

İtirazın Kaldırılması Davasında Anayasa Mahkemesi Kararı

İtirazın Kaldırılması Davasında Anayasa Mahkemesi Kararı

19 Mart 2010 Tarihli Resmi Gazete

Sayı: 27526

Anayasa Mahkemesi Başkanlığından:

Esas Sayısı : 2008/62

Karar Sayısı : 2010/7

Karar Günü : 14.1.2010

İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Ankara 16. İcra (Hukuk) Mahkemesi

İTİRAZIN KONUSU : 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 9.11.1988 günlü, 3494 sayılı Yasa’nın 4. maddesiyle eklenen 68/b maddesinin, 17.7.2003 günlü, 4949 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının Anayasa’nın 10., 36. ve 172. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.

I- OLAY

Kredi kartı sözleşmesinden kaynaklanan borcunu ödemeyen borçlu hakkında alacaklı bankanın icra mahkemesine açmış olduğu itirazın kaldırılması davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.

II- İTİRAZIN GEREKÇESİ

Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:

“İİK.nun 68/b-2. fıkrası, “Süresi içinde gönderilen hesap özetinin muhtevasına, alındığı tarihten itibaren bir ay içinde itiraz etmeyen krediyi kullanan taraf, hesap özetinin gerçeğe aykırılığını ancak borcu ödedikten sonra dava edebilir.” hükmünü içermektedir.

Bu hüküm; Anayasamızın 10. maddesinde yer alan “kanun önünde eşitlik” ve 36. maddesinde düzenlenen “hak arama hürriyeti” ile 171. maddesindeki “tüketicilerin korunması” ilke ve yükümlülüğüne aykırıdır.

Şöyle ki;

a- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 10. maddesinde;

“Herkes dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

İtirazın Kaldırılması Davasında Anayasa Mahkemesi Kararı

Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla görevlidir.

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde ve her türlü kamu hizmetlerinden yararlanmasında, kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır.” ifadesi yer almaktadır.

Genel haciz yolu ile yapılan takiplerde borçlunun itirazın giderilmesini düzenleyen İİK.nun 68/a maddesinde,

alacaklıya itirazın kaldırılmasını isteyebilmesi için, “imzası ikrar veya noterce tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede veya resmî dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye” dayanması zorunluluğu getirilirken,

kredi işlemlerine ilişkin olarak bankalara, tek yanlı düzenledikleri, karşı yanının (tüketicinin) imzasını içermeyen, çoğu kere tüketiciye ulaştırılamayan ve tebliğ edilmemiş olan bu sebeple de tüketicinin itirazları engellenen hesap özetlerinin, İİK.nun 68/b-3-fıkrasınca aynı kuvvette sayılarak,

İİK.nun 68/b-2. fıkrası ile itiraz etmeyen tüketiciye, hesap özetinin gerçeğe aykırılığını bu davada ileri sürme hakkının ortadan kaldırılması ve ancak borç ödendikten sonra genel mahkemede dava açma hakkının tanınması,

ispat yükünün yer değiştirilmesi, kredi sözleşmesinin alacaklı konumundaki bankalara sağlanan bir imtiyaz olup, bu kurumların korunması anlamını taşımaktadır. Bu itibarla, Anayasamızda yazılı kanun önünde eşitlik ilkesi zedelenmiştir.

b- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 36. maddesi;

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılama hakkına sahiptir.

Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” hükmünü taşımaktadır.

İİK.nun 68/b-2. fıkrası ile kredi kart borçlusunun, itiraz etmediği için İİK.nun 68/1. fıkradaki belgelerden sayılan hesap özetinin içeriğinin gerçeğe aykırılığını ileri sürmesinin itirazın kaldırılması davasında engellenmesi ve yasaklanması,

alacaklı bankanın tek yanlı olarak gerçeğe, yasa ve bu konudaki mevzuata uygun düşmeyen hesap özetlerinde yazılı borcu ödemeye zorlamak, savunma ve adil yargılanma hakkının elinden alınması niteliğinde olup,

ayrıca da ihtilaflı olan borcu ödeme zorunda bırakılıp, onu yeniden dava açmaya zorlamak veya dava açma külfetini yüklemek hak aramak hürriyetinin ihlali niteliğinde sayılmıştır. Yargının temel işlevlerden birisi de,

önüne gelen uyuşmazlıklarda, ihtilafları bir daha tekrarını gerektirmeyecek şekilde çözmektir.

İtirazın Kaldırılması Davasında Anayasa Mahkemesi Kararı

b- Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 172. maddesinde; “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirleri alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder.” ifadesine yer verilmiştir.

Anayasamızın bu hükmü gereği, Devlete tüketicileri korumak ve girişimlerini yerine getirme görevi yüklenmiş iken,

buna aykırı şekilde tüketicilerin aleyhine İİK.nun 68/b-2. fıkrasındaki düzenlemenin yapılması, devletin bu yükümlülüğü ile bağdaşmaz.

TALEP: Yukarıda açıklanan nedenlerle; İİK.nun 68/b-2. fıkrasında yer alan “Süresi içinde gönderilen hesap özetinin muhtevasına, alındığı tarihten itibaren bir ay içinde itiraz etmeyen krediyi kullanan taraf,

hesap özetinin gerçeğe aykırılığını ancak borcu ödedikten sonra dava edebilir.” ibaresinin Mahkememizce Anayasaya aykırı olduğu sonucuna varıldığından, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 152. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmiştir.”

III- YASA METİNLERİ

A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı

İtiraz konusu fıkrayı da içeren 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 9.11.1988 günlü, 3494 sayılı Yasa’nın 4. maddesiyle eklenen ve 17.7.2003 günlü, 4949 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle değiştirilen 68/b maddesi şöyledir:

“Borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen kredilerde itirazın kesin olarak kaldırılması:

Madde 68/b – (Ek madde: 09/11/1988 – 3494/4 md.)

Borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen kredilerde krediyi kullandıran taraf, krediyi kullanan tarafın kredi sözleşmesinde belirttiği adresine,

borçlu cari hesap sözleşmesinde belirtilen dönemleri veya kısa, orta, uzun vadeli kredi sözleşmelerinde yazılı faiz tahakkuk dönemlerini takip eden onbeş gün içinde bir hesap özetini noter aracılığı ile göndermek zorundadır.

(Değişik son cümle: 17/7/2003-4949/18 md.) Sözleşmede gösterilen adresin değiştirilmesi, yurt içinde bir adresin noter aracılığıyla krediyi kullandıran tarafa bildirilmesi hâlinde sonuç doğurur;

yeni adresin bu şekilde bildirilmemesi hâlinde hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarih tebliğ tarihi sayılır.

Süresi içinde gönderilen hesap özetinin muhtevasına, alındığından itibaren bir ay içinde itiraz etmeyen krediyi kullanan taraf, hesap özetinin gerçeğe aykırılığını ancak borcunu ödedikten sonra dava edebilir.

Kredi sözleşmeleri ve bunlarla ilgili süresinde itiraz edilmemiş hesap özetleri ile ihtarnameler ve krediyi kullandıran tarafından usulüne uygun düzenlenmiş diğer belge ve makbuzlar bu Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilen belgelerden sayılırlar. Krediyi kullanan taraf,

itiraz etmediği hesap özetinin dayandığı belgelerde kendisine izafe edilen imzayı kabul etmiş sayılır. Bu hüküm bu Kanunun 150/a maddesinin söz konusu olduğu hallerde de aynen uygulanır.

İtirazın Kaldırılması Davasında Anayasa Mahkemesi Kararı

(Ek fıkra: 17/7/2003-4949/18 md.) Krediyi kullanan tarafın kredi hesabının kesilmesine veya borcun ödenmesine ilişkin ihtarname içeriğine itiraz etmiş olması,

kredi hesabının kesilmesi ve borcun ödenmesine ilişkin ihtarnameden önce tebliğ edilen ve itiraz edilmeyerek kesinleşmiş bulunan faiz tahakkuk dönemlerine ilişkin hesap özetlerinin muhtevasına itiraz edilmemiş olmasının sonuçlarını ortadan kaldırmaz.

Bu durumda, önceki dönemlere ilişkin kesinleşmiş hesap özetleri hakkında ikinci fıkra hükümleri uygulanır.”

B- İlgili Yasa Kuralı

9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 18.2.1965 günlü, 538 sayılı Yasa’nın 38. maddesiyle eklenen ve 17.7.2003 günlü, 4949 sayılı Yasa’nın 16. maddesiyle değiştirilen 68. maddenin ilgili görülen birinci fıkrası şöyledir:

“(Değişik birinci fıkra: 17/7/2003-4949/16 md.) Talebine itiraz edilen alacaklının takibi, imzası ikrar veya noterlikçe tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede yahut resmî dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenitse,

alacaklı itirazın kendisine tebliği tarihinden itibaren altı ay içinde itirazın kaldırılmasını isteyebilir. Bu süre içerisinde itirazın kaldırılması istenilmediği takdirde yeniden ilâmsız takip yapılamaz.”

C- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları

Başvuru kararında, Anayasa’nın 10., 36. ve 172. maddelerine dayanılmış, 167. maddesi ise ilgili görülmüştür.

IV- İLK İNCELEME

Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 8. maddesi hükmü uyarınca Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI,

Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Zehra Ayla PERKTAŞ’ın katılımlarıyla 22.7.2008 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.

V- ESASIN İNCELENMESİ

Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen yasa kuralları, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

Başvuru kararında, genel haciz yolu ile yapılan takiplerde borçlunun itirazının kesin olarak kaldırılmasını düzenleyen İcra ve İflas Kanunu’nun 68. maddesinin birinci fıkrasında,

alacaklıya, itirazın kaldırılmasını isteyebilmesi için “imzası ikrar veya noterce tasdik edilen borç ikrarını içeren bir senede veya resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye” dayanması zorunluluğunun getirildiği, kredi işlemlerine ilişkin olarak bankalara ise tek yanlı düzenledikleri,

karşı yanın (tüketicinin) imzasını içermeyen, çoğu kere tüketiciye ulaştırılmayan ve tebliğ edilmemiş olan hesap özetlerinin itiraz konusu kural uyarınca İcra ve İflas Kanunu’nun 68. maddesinin birinci fıkrasındaki belgeler kuvvetinde sayıldığı, itiraz etmemiş tüketiciye hesap özetinin gerçeğe aykırılığını davada ileri sürme hakkının ortadan kaldırıldığı,

borç ödendikten sonra dava açma hakkının tanındığı ve alacaklı konumundaki bankalara imtiyaz tanınarak bu kurumların tüketici karşısında korunduğu belirtilerek itiraz konusu kuralın Anayasa’nın 10., 36. ve 172. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 29. maddesine göre,

Anayasa Mahkemesi yasaların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İçtüzüğü’nün Anayasa’ya aykırılığı konusunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda değildir.

İstemle bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile de Anayasa’ya aykırılık incelemesi yapabileceğinden, iptali istenen kuralla ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 167. maddesi yönünden de inceleme yapılmıştır.

Yasa’nın 68/b maddesinin birinci fıkrasında, borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen kredilerde krediyi kullandıran taraf, krediyi kullanan tarafın kredi sözleşmesinde belirttiği adresine,

borçlu cari hesap sözleşmesinde belirtilen dönemleri veya kısa, orta, uzun vadeli kredi sözleşmelerinde yazılı faiz tahakkuk dönemlerini takip eden onbeş gün içinde bir hesap özetini noter aracılığı ile göndermek zorunda olduğu;

sözleşmede gösterilen adresin değiştirilmesi, yurt içinde bir adresin noter aracılığıyla krediyi kullandıran tarafa bildirilmesi halinde sonuç doğuracağı ve yeni adresin bu şekilde bildirilmemesi halinde hesap özetinin eski adrese ulaştığı tarihin tebliğ tarihi sayılacağı belirtilmiştir.

İtiraz konusu kuralda ise süresi içinde gönderilen hesap özetinin muhtevasına, alındığından itibaren bir ay içinde itiraz etmeyen kredi kullanıcısının, hesap özetinin gerçeğe aykırılığını ancak borcunu ödedikten sonra dava edebileceği öngörülmüştür.

Anayasa’nın 10. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmektedir.

Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasa karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Yasa önünde eşitlik,

herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz.

Anayasa’nın 172. maddesinde, “Devlet, tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirler alır, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini teşvik eder.”; 167. maddesinin birinci fıkrasında, “Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemelerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır.” kurallarına yer verilmiştir.

Anayasa’nın 36. maddesinde ise, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz” denilmektedir.

Buna göre hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisini oluşturmaktadır.

Gerçekten, karşılaştığı bir suçlamaya karşı kişinin kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin en etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir.

Kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması adil bir yargılamanın ön koşulunu oluşturur.

Türkiye’de kurulu mevduat, katılım, kalkınma ve yatırım bankaları, yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye’deki şubeleri, finansal holding şirketleri, Türkiye Bankalar Birliği, Türkiye Katılım Bankaları Birliği,

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ve bunların faaliyetlerini düzenleyen 5411 sayılı Yasa, aynı zamanda kredi açma,

kredi kullandırma ve kredi sınırlarını düzenleyerek kredi kuruluşu olan bankaların tüm kredi faaliyetlerini kapsamı içine almaktadır.

5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 3. maddesinde kredi kuruluşunun, mevduat bankalarını ve katılım bankalarını;

bankanın, mevduat bankaları ve katılım bankaları ile kalkınma ve yatırım bankalarını; mevduat bankasının, bu Yasaya göre kendi nam ve hesabına mevduat kabul etmek ve kredi

kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye’deki şubelerini;

katılım bankasının, bu Yasaya göre özel cari ve katılma hesapları yoluyla fon toplamak ve kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye’deki şubelerini;

kalkınma ve yatırım bankasının ise bu Yasaya göre mevduat veya katılım fonu kabul etme dışında, kredi kullandırmak esas olmak üzere faaliyet gösteren ve/veya özel kanunlarla

kendilerine verilen görevleri yerine getiren kuruluşlar ile yurt dışında kurulu bu nitelikteki kuruluşların Türkiye’deki şubelerini ifade ettiği belirtilmiştir.

Para, kredi ve sermaye politikalarının oluşmasında ve saptanmış politikaların uygulanmasında Devlet’in önemli görevleri bulunmaktadır.

Para ikrazı işleriyle uğraşan, mevduat kabul eden, sermaye teşekkülüne hizmet eden bankaların, ülke ekonomisinin hassas kesimi olan kredi piyasasında faaliyet göstermeleri nedeniyle bunların alacaklarının korunması ile ilgili olarak özel düzenlemeler getirilebileceğinden bunlarla aynı konumda olmayan bankalar dışındaki diğer alacaklılar ya da borçlular arasında eşitlik karşılaştırması yapılamaz.

Devlet, tasarrufları korumak ve biriken tasarrufların milli ekonominin gereklerine göre kullanılmalarını sağlamakla görevli olup,

bu görevini yerine getirebilmek için para ve kredi piyasalarını düzenleme ve denetleme gereksinimi duyabilir ya da bu sistemi yönlendirebilir. Devletin ekonomik görevlerini ve amaçlarını gerçekleştirmek için,

ulusal ekonominin gereklerine uygun olarak kimi düzenlemeler getirmek, bunları değiştirmek ve kaldırmak anayasal sınırlar içinde yasa koyucunun yetkisindedir.

Kuralın, finansal piyasalarda güven ve istikrarın sağlanmasına, kredi sisteminin etkin bir şekilde çalışmasına, tasarruf sahiplerinin hak ve menfaatlerinin korunmasına ve etkin,

sağlıklı ve büyüyen bir mali sistemin oluşturulması amacına yönelik olduğu anlaşıldığından, Anayasa’nın hukuk devleti ve tüketicinin korunması ilkelerine aykırılık bulunmamaktadır.

Öte yandan kural, kredi kullandıran tarafından süresi içerisinde gönderilen hesap özetinin muhtevasına, alındığından itibaren bir aylık süre içerisinde itiraz ederek hesap özetinin muhtevasının kesinleşmesini önleme ve dava açabilme olanağı vermektedir. Bu nedenle kuralın, hak arama özgürlüğünü ve adil yargılanma hakkını zedeleyen bir yönü de bulunmamaktadır.

İtirazın Kaldırılması Davasında Anayasa Mahkemesi Kararı

Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kural, Anayasa’nın 10., 36., 167. ve 172. maddelerine aykırı değildir. İtiraz isteminin reddi gerekir.

VI- SONUÇ

9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 9.11.1988 günlü, 3494 sayılı Yasa’nın 4. maddesiyle eklenen 68/b maddesinin, 17.7.2003 günlü, 4949 sayılı Yasa’nın 18. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 14.1.2010 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Karar

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu